Sevgili Peygamberimiz’in amcası oğlu Abdullah bin Abbas şöyle anlatır: “Bir gece Rasulullah’ın eşi teyzem Meymune’nin evinde kaldım. Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir süre aile fertleri ile sohbet ettikten sonra istirahate çekildi. Gecenin son üçte biri olunca uyandı. Gökyüzüne baktı ve şu ayetleri okudu;
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akıl sahipleri için elbette ayetler vardır. Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve "Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateşin azabından koru." derler." (Al-i İmran, 3/190) İşte tam da Kur’an’ı Kerim’in bize kazandırmaya çalıştığı, yaratılan ayetleri yazılı ayetlerle okuma davranışını Allah’ın Rasulu (s.a.s) pratikleri ile ne güzel öğretiyor.
Kur’an’ı Kerim’de ayet kelimesi sadece Rabbimizin kelama yansımış Kur’an cümlelerini ifade etmez. Bilakis Allah’ın varlığına, birliğine, kudretine delalet eden tüm varlıklara işaret eder. Yani yaratılan her varlık hatta tabiat olayları Allah’ın varlığının ve birliğinin göstergeleridir ve vahiy, bütün bunları nasıl anlamamız gerektiğini öğretir. Bu anlamı ile insan da dahil olmak üzere görebildiğimiz ve göremediğimiz her varlık yüce Rabbimizin okunması gereken birer ayetleridirler. Bu bakış açısı ile baktığımız zaman kainat kitabı ile yazılı ayetlerin yer aldığı Kur’an kitabı birbirini yorumlayan ve tamamalayan bir bütündür. Birini diğerinden bağımsız düşünmek kitabı sığ bir şekilde okumamıza ve hedefinden şaşmamıza, dahası indiriliş amacına uygun olmayan bir okuma yapmamıza sebep olacaktır/olmaktadır.
Düşünmek insanın en önemli özelliği olsa gerek. Hiç düşünmeyen aklını devreye sokmayan bir insan tasavvur edilebilir mi? İnsanı insan yapan, fiillerine anlam katan, yükümlülük ve sorumluluk sahibi kılan şeydir akıl. Vahye muhatap olarak seçilmenin en önemli sebebi de bu olmalı. Zira Kur'an sırf okumak için gönderilmiş bir kitap değil düşünen insanın neyi nasıl düşünmesi gerektiğini öğreten bir kitaptır. Rahman olan Allah, akletmez misiniz? sorusu ile bazen kainat üzerinde, bazen vahiy üzerinde düşünmemizi ister.
Aslında düşünmez misiniz? cümlesini yanlış ya da çok dar anlıyor olabiliriz. Doğrusu şu ki, kitabı yanlış okuyoruz. Kendimizi, olayları, kainatı nasıl okunması gerektiğini anlamak için O’nu okuyor olmalı iken, herhangi bir metin gibi okuyoruz; asıl yanılgı da bu olsa gerek. Esasında herhangi bir kitap gibi bile okumuyoruz. Diğer kitapları en azından bilgilenmek ve anlamak için okuyorken Kur'an'ı daha çok, okumak için okuyoruz. Şunu bilelim ki O, ne bilgilenmek ne okumak için değil, okurken hayatımıza pencereler açsın, nasıl düşüneceğimizi, nasıl bakacağımızı nasıl yaşayacağımızı öğretsin diye inmiş bir kitaptır. O bir hayat kitabıdır. Hayy olandan gelen, hayat veren, hayatı öğreten...
Sık sık O’nun yaşayan bir kitap olduğunu dillendiririz de bunun ne demeye geldiği üzerinde pek düşünmez, yaşayan kitap olmasının O’na yaklaşım biçimimize bağlı olduğunu tefekkür etmeyiz. Yaşayan bir kitap olması, O’nu okuyanın oturup kalkmasından sözlerine, bakışlarından yürüyüşüne, hayal dünyasından akledişine kadar her şeyini etkilemesidir. Okuyucusuna kainata nasıl bakması, nasıl yorumlaması gerektiğini söyleyecek olan da O’dur. Dinamik bir kitap olması; ufuk açan, istikamet çizen, evrensel ilkelere davet eden özelliği ile okuyucusunu dinamikleştirmesidir bir anlamda.
“Göklerin ve yerin yaradılışında, gece ile gündüzün birbirlerini ardı sıra takip etmesinde; insanların yararlanmaları için denizde yüzen gemilerde, Allah'ın gökten indirip, onunla ölü toprağa hayat vererek, orada her türlü canlının yaşamasını sağladığı suda, rüzgârın yönlendirilmesinde, emre hazır bulutların yer ile gök arasında hareket ettirilmesinde aklını kullanan bir topluluk için birçok ayet vardır.” (Bakara, 21..4) Bu ayetleri okuyupta sayılan bu varlıklara Rahman’ın istediği gözle bakmamak, iki kitabın ayetlerini birleştirip tefekküre dalmamak, şükür ve taabbüde yönelmemek Kur’an’ı okumak mıdır acaba?
Hz. Aişe (r.ah)’den gelen şu rivayet ile Peygamberimiz sanki bu soruyu cevaplamıştır. “Peygamber (sas) Efendimiz bir gece Al-i İmran Suresi’nin son on ayetini gözyaşları içinde okuduktan sonra buyurmuşlardır ki: “Bu âyetleri okuyup derin derin düşünmeyen kimseye yazıklar olsun!”
Kitabı gönderiliş amacına uygun bir şekilde, düşünerek, anlamaya çalışarak, ahirete sevap göndermek kaygısında uzak bir şekilde üzerinde dura dura okumaya başladığımız zaman, bakışlarımız duruşumuz davranışlarımız tümden değişecek, yepyeni ufuklar açılacak, Hayy’dan gelen ile hayat bulacağız inşallah...