Rasulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Birinizin başına bir musibet veya acı bir şey geldiği zaman, 'Biz Allah'a aidiz ve biz O'na döneceğiz. Allah'ım! Başıma gelen musibetin mükâfatını senden bekliyorum, bundan dolayı bana ecir ihsan et, benim için onu daha hayırlısıyla değiştir, desin." (Ebu Davud, Cenaiz 17-18; Müslim, Cenaiz 3)
Rabbimiz, rahmetinin bir gereği olarak çeşitli yollarla kulunu olgunlaştırmak kemale ulaştırmak ister. Bu yollardan birisi, bilginin güç olduğu kaidesince kullarını bilgilendirmesidir. Bizi kevni ve yazılı ayetleri üzerinde tefekküre davet etmesi bu kabildendir. Ayrıca kendini tanıtan, bizlerin zaaflarımızı anlatan, şeytanı tanıtan, kullarını güzel ahlaka ve davranışlara sevk eden ayetlerin tamamı aklımızı devreye sokup bizi bilgilendirmeye ve düşündürmeye yöneliktir.
İkincisi ibadetlerdir. İnsan ibadet ederek Rabbi karşısındaki konumunu fark eder, kul olduğu bilinci üst seviyelere ulaşır. İbadetler, insanı eğiten, olgunlaştıran, kulluk bilinci oluşturan birer mekteptirler. “Kitaptan sana vahyedilenleri oku, namazı özenle kıl. Kuşkusuz namaz hayasızlıktan ve kötülükten meneder. Allah’ı anmak her şeyden önemlidir. Allah yaptıklarınızı bilir.”(Ankebut 45)
Üçüncüsü; nimetler vererek şükrünü artırmak ister. “Hiçbir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.” (Nahl 78) “O, öğüt almak isteyen ve çok şükredici olmayı dileyen kimseler için geceyi ve gündüzü birbiri ardınca getirendir.” (Furkan 62)
Dördüncüsü ve belki de anlaşılması en zor olanı ise bela ve musibetlerle kulunu saflaştırmak istemesidir. Erhamurrahimin olan Allah asla kuluna acı çektirmek istemez. Ama her şey zıddı ile kaim olduğundan dünya hayatını güzelliklerle olduğu kadar acılarla da örmüştür. Bu durum, annenin evladına belli bir davranışı kazandırmak için onu bazı şeylerden mahrum bırakmasına benzer. Amaç çocuğa ceza vermek değildir aslında. Anne çocuğuna merhametinden dolayı ya onu bir zarardan korumak ya da olgunlaştırmak, yukarıya taşımak için bunu yapar. Bunun için çocuğu mahrum bırakmaktan kayıp yaşatmaktan başka yol yoktur. Çocuk hatasını anlayıp kendini toparladığı anda anne evladından esirgediği şeyleri vermeye yol arar. İşte cömertlerin en cömerdi olan, her şeyi biz istemeyi bilmeden bize veren Rabbimiz bize yerleştirdiği potansiyeli açığa çıkarmak, başka hiçbir şekilde ortaya çıkmayacak olan güzellikleri ifşa etmek, bizi insanlaştırma yolunda mesafe aldırmak kemale ulaştırmak, kendine yaklaştırıp kendisiyle dost yapmak için zaman zaman verdiği nimetleri bizden alıyor. “Eğer siz (Uhud'da) bir yara almışsanız, (size düşman olan) o topluluk da benzeri bir yara almıştı. Böylece biz, Allah'ın gerçek müminleri ortaya çıkarması ve içinizden şahitler edinmesi için, bu günleri bazen lehe, bazen de aleyhe döndürüp duruyoruz. Allah, zulmedenleri sevmez. Bu yenilginin sebeplerinden birisi de Allah’ın Mü’minleri arındırması, kafirleri ise helak etmesi içindir. Yoksa, Allah içinizden cihad edenleri ortaya çıkarmadan ve sabredenleri belirlemeden cennete gireceğinizi mi sanıyordunuz?” (Ali imran 140-142)
Onun nimete ihtiyacı yok ki onu bizden alsın, bir şeyi almışsa mutlaka daha güzelini vermektir muradı. Yeter ki biz bu durum karşısında O’na iltica edelim, kulluğa yaraşır tavır takınarak “Hoştur bana senden gelen ya gonca gül yahut diken” diyenlerden olabilelim, O zaman Hz. İbrahim’e davrandığı gibi bize de lütufta bulunmaz mı hiç. Halilullah diye vasıflandırdığı o yüce peygamber, özlemle beklediği, ömrünün sonlarına doğru sahip olduğu tek evladından Allah yolunda vaz geçince Allah İsmail’i ona bağışlamakla kalmadı, fazladan İshak ve Yakub’u armağan etti.
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. O sabredenler, kendilerine bir musibet dokunduğu zaman: “Bizim bütün varlığımız Allah'ındır ve biz ancak O'na dönüyoruz” derler. ” (Bakara 155) Sabredenlerden olmak duasıyla...