Asr Suresi’nin tefsirini yapma hazırlığı içerisindeyim yeniden. Bilmem kaçıncı defa tefsirini yaptığım bu surenin, her seferinde karşıma çıkan ve İmam-ı Şafi’ye atfedilen meşhur sözü üzerinde farklı bir tefekkür oluşuyor zihnimde nedense “Eğer sadece Asr Suresi indirilmiş olsaydı bile, bu sure tek başına insanın dünya ve ahiret sevabını kazanması için yeterli olurdu.” Bu sözü her okuyuşumda Kur’anın mu’ciz oluşu aklıma gelir, üzerinde fazlaca durmadan geçip giderdim. (Mu’ciz: Az sözle çok mana ifade edilmesi. İnsanı aciz bırakan iş, aynısını yapmakta başkalarını acze düşüren, kimsenin yapamayacağı iş) Sözün çağrıştırdığı ilk anlam bu olduğundan, sanırım ben de ilk, bu manayı okumuş ve mana zihnimde kalıplaşmış olmalı. Bir hocamın şu sözünü hatırlayıverdim bu satırları yazarken. “Bilmediğiniz bir şey üzerinde bir kere düşünüyorsanız bildiğiniz ve sürekli duyduğunuz şeyler üzerinde iki kere düşünmelisiniz.” Galiba pek çok konuda kalıpların içinden çıkamamak farklı okumalara, yeni keşiflere engel oluyor. Adeta zihnimiz kalıplara hapsedilmiş, zincirlenmiş oluyor.
Bu sözü söyleyen mantık, Kur’an’a nasıl yaklaşmışta üç ayetlik bir pasajı, hatta bir araya getirildiğinde tek bir cümle olan metni bu şekilde değerlendirmiş. Bazılarının bu soruya İmam-ı Şafi’nin ilmi onu bu sonuca ulaştırmış olmalı cevabını vereceğini tahmin ediyorum. Lakin tek başına ilim sahibi olmanın kalıpları ortadan kaldırmaya, özgür düşünmeye yetmeyeceğini düşünenlerdenim. İlmin, çoğu zaman hakikati görmek için bir perde olabileceğini bir çok âlim ikrar etmiş. Mekke’nin ilk yıllarında Kur’an’ı Kerim’in çok az bir bölümü ile muhatap oldukları halde hayatları yüzde yüz değişen örnek nesil bize bu gerçeği en güzel biçimde anlatmaya yeter. İşte Yasir ailesi, Hz. Bilal, Hz.Habbab, Hz. Ebuzer ve diğerleri!.. Kalıplarımızdan kurtulmadan, hür düşünmenin önündeki engelleri kaldırmadan, kalbini gönlünü hakikate açmadan Kur’an’la yürümek mümkün değil maalesef. Ama çoğu zaman mesafe kastettiğimizi zannederken yerimizde saymakla yetiniriz.
Hayat düsturlarını barındıran Asr Suresi, İmam-ı Şafi’nin bu sözünü fazlasıyla hakediyor elbette. Ancak bu sözü mu’ciz olan Kur’an’a yaklaşım biçimini içine alan bir bakış açısı ile düşününce, acaba bu, bir tek Asr Suresi için mi geçerli diye düşünmeden edemiyor insan. Ve sonunda bu düşünce, Kur’an’ın her pasajı için geçerli oluyor birden zihinde.
Kuran’ın mu’ciz olması, eşsiz bir anlatıma sahip olması, edebi özellikleri... Elbette hepsini teslim ediyoruz. Kur’an bunu indiği günden bu güne ispatlamış, tarih buna şahit, bu konuda Kur’an’a olan güvenimiz tam elhamdülillah. Ama bundan daha önemlisi, her biri hayat düsturu olan mesajları okuduğumuzda üzerinde düşünüp heyecan duyuyor muyuz, okuduğumuz mesajlar bizi dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştıracak derecede hayrete düşürüyor mu?
Kur’an’a, hür bir akıl ile ve onu yaşamak üzere yaklaşırsak tek bir cümlesi bile bizi kul yapmaya, başkalaştırmaya, kurtarmaya yeter. Okumalarımızı genellikle Kur’anın lafızlarında yoğunlaştırınca mesajı ıskalayan, tefekkürden uzak bir okuma yapmış oluyoruz. Bu da sunduğu ilkelerle yol alarak, tekâmül etmemizi sağlayan bir metin olmasını engelliyor. Hani derler ya “anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az”
Öyleyse gelin ramazanda bir karar alalım; Kuran-ı her elimize alışımızda bana ne öğretecek neyimi değiştirecek, ne kararlar aldıracak, zihnimde, bedenimde, yaşantımda neleri değiştirecek duygusu ve heyecanı ile okumaya başlayalım. Haydi öyleyse “ikra bismi rabbikellezi halak”