Konuştuğum Vanlı bir genç, “Konyalı’dan çok Vanlı var dersem lafım yere düşmez” diyor iddialı bir şekilde. Bu sırada Kürtçe konuştuğumuzu duyan ve Kürt olan Cihanbeylili çaycı, “Xêr hatin” diyor gülümseyerek ve onaylıyor söylenenleri.
Ekonomide kendini var eden şehir
Belediyelerin yeni ve eski yerleşim alanlarında kente kazandırdığı birbirinden güzel parklar, kentin hava almasını sağlıyor. Türkiye’nin ilk raylı sistemi, bisiklet yolları, kültür ve kongre merkezleri, Mevlana ve Altın Çarşısı, TRT Film Platosu, Çiçek Bahçesi, Lavanta Bahçeleri her bir proje ince bir işçilikle kent için yeni çekim merkezleri oluşturmayı amaçlamış.
Türkiye’nin tahıl ambarı olan kent, yapılan yatırımlarla envayi çeşit sebze, meyve, çiçek ve yem bitkileri üretiminde de büyük ilerleme gösterdiği kadar canlı hayvan ve hayvansal ürünlerde de rüştünü ispatlamış durumda.
Türkiye’nin en büyük yüzölçümüne ve düz arazisine sahip Konya’da bu kadar ürün çeşitliliği olurda yenilenebilir enerji neden olmaz diye düşünülmüş ve ortaya güneş enerji panelleri, rüzgar tribünleri ile yenilenebilir enerjide de başat aktörlerden bir şehir çıkarılmış.
Türkiye’nin en büyük alüminyum fabrikası, Teknokent ve Innopark Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ile inovasyon ve girişimcilik ekosistemini geliştirmeye odaklanmış durumda. Kentte 48 bini aşkın işyeri, 400'den fazla yabancı sermayeli firması ve 11 Organize Sanayi Bölgesi ile Türkiye ekonomisine yön veren bir şehir Konya.
Bunlarla bitmiyor; tam beş üniversite ve 150 bine yakın öğrenci potansiyeli kent esnafı için önemli bir dinamik oluşturmuş durumda.
Kısacası bir şehir yaratırken olması gerekenden fazlası tüm imkanlar zorlanmış adeta.
Fakir yatağı ve geniş gönüllülük
Tüm bu yatırımlar, kenti her anlamda cazibe merkezi haline getirmiş. Ülkenin en fazla iç göç alan illerinden biri konumunda ve göçler ağırlıklı olarak da Doğu Anadolu şehirlerinden.
Konuştuğum Vanlı bir genç, “Konyalı’dan çok Vanlı var dersem lafım yere düşmez” diyor iddialı bir şekilde. Bu sırada Kürtçe konuştuğumuzu duyan ve Kürt olan Cihanbeylili çaycı, “Xêr hatin” diyor gülümseyerek ve onaylıyor söylenenleri.
Mevlana ve Anadolu insanının hoşgörü geleneğinden olsa gerek Van, Ağrı, Hakkari ve diğer şehirlerden hatırı sayılır göçlerin azımsanmayacak bir kısmı 1914-15 yıllarında Doğu Anadolu’daki Rus işgali yılarına dayanıyor.
Bu noktada Hacıveyiszâde Mustafa’nın gelenlere karşı olumlu tavrı ve kucak açması hala konuşuluyor kentte.
Yemeğe gittiğimiz bir lokantada garson ile konuşuyoruz. Sakarya depreminden sonra ailesiyle Konya’ya yerleştiğini anlatıyor. “Neden” diye soruyorum, “Konya fakir yatağı. Geleni içine alıyor, saklıyor.” diye özetliyor.
Aklıma Mevlana’nın (*) “Fîhi Mâ Fîh/Ne varsa onun içinde var” sözleri düşüyor yine.
Gezi yazılarının eksiği alternatiflerini ve yöresel tatları ve ulaşım verip noktalayalım yazımı.
Artan maliyetler için en düşük ulaşım alternatifi tren. Güneydoğu Expresi Ankara’ya kadar gidiyor, oradan hızlı trenle Konya en uygunu.
Konya’da ne yenir?
Kentte yöresel lezzetlerden tatmak isterseniz “Etli Ekmeği, Fırın Kebabı, Tirit Kebabı Çebiç ve Bıçak Arası”nı tadın derim. Bamya Çorbası, Arabaşı Çorbası, tatlılardan Dilber Dudağı, Höşmerim Tatlısı da harika.
Eksik kalanlarla veda zamanı bekliyor bizi. Bir daha buluşmak üzere Konya… Bitti