14 Şubat’ta aşk; bir kısır döngünün ticari kazanç hesabı mı?
Bence öyle.
Günü kurtarma telaşı, aşkı değil!
Peki, nedir sevgi, nedir aşk?
Hayatımız boyunca bu sorunun cevabını ararız. Kıt kanaat da olsa kendimize verdiğimiz cevaplar yeterli gelmez çoğu zaman…
Yerli yersiz bir arayışa dönmüşken yaşam; her şeyi sistemin kodlarıyla çözmeye çalışırız çoğu zaman.
Oysa sistemin dayattığı kodlarla şekillendirilen ve ağır aksak işleyen bir akılla Mem û Zîn’i, Leyla ile Mecnun’u, Ferhat ile Şirin’i anlamaya çalışmak yavan kalır.
Zindan, çöl ve dağları delme ve iktidarı koruma telaşı ve Beko Avan,
Nerede özlem, nerede emek, nerede yüreğe çöken hasretin o ağır güzelliği.
Hiçbiri yok.
Aşkı aşk yapan emek yok…
Maddi telaşlarla şekillenen hayatın içinde bir koyup üç almaya endeksli ticari bir akla hapsolmuştur aşk.
İnsanın kendini bulma var etme gayretinden uzak; fiziki bir var olma savaşına dönüşmüştür aşk.
Ve bu yaşamın içinde artık aşk, sevgi yoktur.
Ve duman altı olmuş bir aşka dönüşmüştür zaman…
Göz gözü görmez…
Bilirsin göz göze değmeyince de aşk olmaz…
…
Ve hissiz zamanlara denk düşen aşka vakti kalmayan aşıklar kervanı geçer önünden, ellerinde çiçekler, kafede boş masa ararken bulurlar kendini.
Bu mudur aşk?
"Sevgi yalnız bir insana bağlılık değildir. Bir tutumdur. Kişinin yalnız sevgi nesnesine değil, bütünüyle dünyaya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır. Kişi sadece bir kişiyi seviyor ve başka her şeye kayıtsız kalıyorsa sevgisi sevgi değil, genişletilmiş bencilliktir." Diye yazılmış 1844 El Yazmaları’nda…
Buradan başlasak nasıl olur acaba?
Eksik mi kalır sizce?