UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan Hevsel Bahçeleri ve Dicle Nehri’nde insan eliyle gerçekleştirilen tahribatın önüne bir türlü geçil(e)miyor.
7 bin yıllık tarihe sahip Hevsel Bahçeleri ve Dicle Nehri kıyı şeridinde bazı bölgeler uzun zamandan beri adeta molozlar ve atıklarla koca bir çöplüğe dönüştürülmüş durumda.
Haber yapmak, yetkilileri uyarmak dışında “yazıktır, günahtır” çığlığına ses vermekten başka bir şey yapamıyoruz maalesef.
Önceki gün yapılan haberlerin ardından Sur Belediyesi ekipleri, alanda incelemelerde bulunup temizlik çalışması başlattı. Konu ile ilgili yapılan açıklamada, bahçe sahiplerinin bataklık olan yerleri bahçeye dönüştürmek için bu yolu izledikleri tespitinde bulunan Sur Belediyesi, “hafriyat döken kişi veya kişilerin tespit edilmesi ve gerekli cezai işlemlere konu edilmesi için çalışmalar başlatılmıştır” ifadelerine yer verdi.
Bu müdahale ve temizliğe rağmen ve en acısı da bu olsa gerek, çığlığın gereken yerlere tam anlamıyla yetiş(e)miyor olması.
…
Diyarbakır surları ve sokaklarıyla bir bütün olarak kültürel ve tarihi özgünlük içeren; tarımsal değerinin yanında, endemik bitki ve hayvan türleriyle ayrılmaz bir bütün oluşturan Hevsel ve Dicle Nehri kıyısı her halde tarih boyunca bu kadar hoyratça kullanılmadı.
Bahçenin Dicle Nehriyle birleştiği kıyı şeridindeki inşaat molozları ve atıklarla adeta ve bilinçli bir amaca hizmet edercesine çöp alanına çevrilmesine en başta kentin tüm vekilleri, yerel yöneticiler ve sivil toplum temsilcilerinin uzun süren sessizliği hayra alamet değil!
Tarihi surları, bölgede hüküm süren tüm medeniyetlerin, kültürlerin izlerini günümüze taşıyan bir kentin en özgün varlıklarıyla hem de UNESCO Dünya Miras Listesi’nde olmasına rağmen (!) böylesine bir tahribe uzun süredir mahkum edilmiş durumda.
Tahribatın, Dicle Nehri ve Hevsel Bahçeleri’nde görünen hafriyatlardan ibaret olmadığını aşikar.
Geçmiş yıllardan günümüze yapılan yanlış projelerle birçok kez yeşil alanların yok edildiği, kum ocaklarının tahribatı, bir kısım alanın imara açılması ve Dicle Nehri’nin “Nehir statüsü” kapsamında tutulması ve yaklaşık 70 kilometrelik kıyı şeridinin ‘Kıyı Koruma Muhafaza Kanunu’ndan yararlanamıyor olması belki de bilinçli bir rant oluşturmaya bahane çıkartıyor diye düşünmeden edemiyor insan.
Zamana yayılan ve yereli aşan ve tüm uyarılara rağmen bir merkezi müdahale söz konusu.
Yazıktır, günahtır demek dışında maalesef elimizden bir şey gelmiyor ve biz sesimizin yetiştiği yere kadar cılız kalsa da söylemekten geri durmayacağız: Diyarbakır’ı Diyarbakır yapan unsurlara bir bir yapılan müdahalelerin sonucu kent kimliği ağır ağır tahrip ediliyor.