Geçenlerde Türkçe’nin eril bir dil olduğu ile ilgili bir paylaşıma rastladım.
Paylaşımı Hüseyin Kaçın yapmış; şöyle:
1 Kasım 1928'de harf devrimi Osmanlı ile bağlarımızı nasıl kökten kopardıysa şimdi de iş insanı, bilim insanı derken Türk Dili’nin erilliği yok edilmektedir. Bilim adamı yerine bilim insanı dediğinizde Türkçenin de ırzına geçilmektedir. Dili çalınmış bir neslin erilliğini de çaldırması demek namusunu yitirmesi demektir. Kim ki iş insanı, bilim insanı diyorsa Türkçenin ırzına geçiyor demektir. Osmanlıca nasıl hafızamızdan söküp atılmışsa Türkçemizin erilliği de sözlüklerimizden çalınmaktadır.
Sonunda da nasıl böyle bir kanıya varmışsa artık şöyle yamış: Bir toplumun dilinden erilliğini çıkarttığınızda eşcinselleşme süreci de kendiliğinden başlamaktadır.
Ve yaptığım ufak çaplı bir araştırmada “anlaşılamayanlar’ başlıklı bir yazıda şu bilgiye ulaştım.
Türkçede isimlerin cinsiyetinin olmaması başlığını okuyunca konun sadece isimler değil, dilbilgisi ile alakalı olduğu için bu başlığa yazmaya karar verdim. En kötü ihtimalle 2 bin 500 yıllık bir dil olan Türkçeyi; son birkaç yüzyılda yaşanan toplumsal değişimler doğrultusunda yorumlamak çok yanlış olur. Türkçenin neden cinsiyetsiz bir dil olduğunu kendimce açıklamaya çalışayım.
Türkçede dişil-eril ayrımının olmadığıyla alakalı yaptığım araştırmalar sonucunda, dillerdeki dişil-eril ayrımının; dilin doğduğu zaman diliminde yaşanan din ile alakalı olduğunu düşünüyorum. İçerisinde lehçe, Latince, İtalyanca, İngilizce, Almanca, gibi Hint-Avrupa ailesine ait dillerin ortaya çıktığı tarihlerde yaşayan insanlar çok tanrılı ve çok cinsiyetli pagan dinlerine inanıyorlardı. Bu dinlerde cansız eşyaların bile ruhunun olduğu ve bir tanrıya ait olduğuna inanılırdı. Bu yüzden de dişil-eril ayrımı ihtiyacı doğdu.
Türkçenin ortaya çıktığı zamanada ise şamanizme yani gök tengriye inanıyorlardı. Diğer tanrısal varlıklar tengrici toplumların mitolojilerinde ve kamlarının dualarında insanlara benzer kişiselleştirilmiş bir şekilde tarif edilir; ama tengri kişiselleştirilmez; sadece zamansız ve sonsuz mavi gök olarak anılır. Mesela aynı dil ailesine mensup olduğumuz düşünülen japonca da dişil - eril ayrımı mevcuttur. Bunun sebebi de yukarıda bahsettiğimiz sebeple aynıdır, şintoizm dini birçok erkek ve dişi tanrıçanın olduğu bir dindir.
Beynimiz kelimeleri kategoriler halinde stoklamayı seviyor. bu konuda yapılmış bilimsel testler de var. Bu kategorilime bazı dillerde su yüzüne çıkmış. Sebepse gayet basit; kültürel ihtiyaçlar. Latince bunu canlı-cansız diye ayırmış. almanca dişi-erkek diye. ama olay sadece dişi-erkekle bitmemiş, lehçe hem canlı-cansız, hem dişi-erkek ayrımı var. ama örneğin swahili'de insanlar ayrı, eşyalar ayrı, hayvanlar ayrı falan diye bir sürü ayrım yapmışlar. bunlar tarihsel süreç içerisinde dildeki kelimelerin beyin tarafından otomatik olarak sınıflandırılmalarına sebep olmuş.
Dolayısıyla Türkçenin isimleri sınıflandırmaması da kültürel olarak böyle bir ayrıma bir ihtiyaç olmaması (din vs. gibi) sebepli olabilir. Dilin yerleşme sürecinde dinin etkisi hakkında bir araştırmam yok. Sıkıntı şu ki, eril-dişil mevzusunun ne zaman çıktığı belli değil. Yani henüz organize bir din olmadan da eril-dişil dilde yerleşik bir öğe olabilir. Yeterince veri toplanırsa daha çok belli olur gibi.