Çocukken bilye (Diyarbakır şivesi ile xar) oynarken, tümüne anlamında "Çüçüütt" diyerek belli bir hedefe değil, hangisine denk gelirse şeklinde ön bir tanımdan sonra bilyeyi yuvarlardık.
Birine denk gelirse, arkadaşımızın yeteneğini aşağılamak için de, "Korfıstandan değdi" (Şans eseri-tesadüfen) vurdun derdik.
Birde, bilyeyi "xarı" atmadan önce şansı kırılsın diye rakip oyuncu sihirli bir sözcük olan, "quzzê helê" (Helê'nin ..mı)diye bağırırdı. Helê kimdi? cinsel organının nasıl bir uğursuzluğu vardı bilinmezdi.
Bugün yaşadığımız şu günlerde Zamlar "Çüçüüüt! diye bağırarak üstümüze üstümüze gelirken, toplumun bütün alt tabaklarını darmadağın etti, orta sınıf tarihten silindi.
Velhasıl " Korfıstandan" yaşıyoruz, "quzzê helê" sihirli sözcüğü bile, "Çüçüüütt" diye üzerimize gelen kasırgayı durdurmaya yetmiyor.
Daha açık bir ifadeyle, "Çelik çömlek patladı..!" Hani bir sanatçı derdi ya, "Zor dostum zor gülerken ağlamak/Onu bir başkasının yanında görmek"
YALANLARLA SÜSLENEN SAHTE ANMALAR
Ulan yapmayın be!
Ben dahil herkes "Babacı" kesildi. hiç olmazsa bugün rahatsız etmeyelim onları ve sahte sloganlar atmayalım, sağlıklarında gün yüzü göstermedik gariplere, yıllarca üzdük onları, bir yandan sistemin acımasız yoksulluğu, bir yandan ilk isyanımızın hedefi oldular hep.
Sistem onlardan çalarken, biz de boş durmadık ceplerini boşalttık umarsızca. onlar sisteme içerlenip isyanlarını yoksul yüreklerine gömerlerken, bizlerin hırsızlıklarına da hep gülümseyip durdular..
Bütün olumsuzluklardan onları sorumlu tuttuk, "Rahat bir yaşam" sunamadı diye küfürlerimizin hedefi oldular Kimi zaman. Yemeği beğenmedik, elbiselerimizin yamalı olmasından onları suçladık. Hırsız babaların afili çocuklarını görüp, babalarımızın hırsızlığı beceremediklerine ve namuslu olmalarına en kallavi küfürlerimizi savurduk, oysa en büyük hırsızın biz olduğunu bilmeden. Parasını çaldık, yaşamından çaldık, onlar ise hep gülümsedi. Bizse gülümsemelerini bile katlettik..
Şimdi, "Canım babam, kahraman babam!" diyerek tiyatroların en sahte rolleri ile sahne alıyoruz.
"Benim babam var ya, benim babam" diyerek sıralıyoruz pişmanlıklarla örttüğümüz, kamufle alçaklığımızı. Eşlerimizin mutluluğuna mutluluk katmak için işe yaramaz bir eşya misali bakım yurtlarına savurduğumuz, ağır yük omuzlarımıza bindiğinde hatırladığımız, yalakalık olsun diye adını torunlarına verdiğimiz babalar.
İş olsun, torba dolsun, adet yerini bulsun diye gününüz kutlu olsun.