Camları perde ile örtülü polis minibüsüne bindirdiler. Yaklaşık beş dakika şehir içinde gezdikten sonra Seyrantepe yoluna döndüğümüzde gözümü kalın bir kumaşla bağladılar. Epey bir yol aldıktan sonra açık bir alanda biraz yürüyüp, bir binaya girdiğimizi anladım. Ayakkabı bağımı, kemerimi üzerimde ne varsa aldılar. Tekme, tokat, hakaretten sonra sürüklediler. Gıcırtılardan ve anahtar seslerinden bir kapının önünde durduğumu anladım. Elimi arkadan çözüp “Gözlerindeki bağı açarsan sen bittin ona göre” dedikten sonra arkamdan bir tekme ile karanlık bir yere atıldığımı anladım. Kapıyı kilitleyip gittiler.
Etrafta derin bir sessizlik hakimdi. Bir müddet geçtikten sonra ellerimle etrafımı yoklamaya ve tanımaya çalıştım. Etrafımda hiç bir kımıldama ve ses yoktu. İkinci kez elimle oturduğum yerden etrafımı tekrar kontrol ettiğimde elim soğuk bir ele temas etmiş ve oldukça korkmuştum. Kendi kendime “Tamam valla boku yedik! burası öldürülen insanların atıldığı bir yerdir muhakkak” dedim. Bir müddet daha geçti bütün cesaretimi toplayıp etrafımı ellerimle tekrar yokladım bu kez elim birinin saçlarına geldi ve hızla elimi geri çektim. Korkudan gözlerimdeki bağı da açamıyordum. Korkum büsbütün artmıştı. Yeniden elimi etrafımda gezdirdiğimde elime tekrar bir el geldi ve o anda “De berde looo!!” (Bırak lo !) diye gelen sesi duyunca oldukça rahatlamıştım. İşkenceden bitkin düşmüş insanların beton üzerinde yattıklarını ve sessizliğin bundan kaynaklandığını anlamıştım. Daha sonra fısıltılı konuşmaları da duymuş ve korkum yerini sevince ve umuda bırakmıştı.
Aradan epey bir zaman geçti yanımdakileri tanımaya çalıştım. Yanımda oturanın on sekiz on dokuz yaşlarında genç birinin olduğunu anladım ve sohbete başladım:
- Kaç gündür buradasın?
- Abê tam yirmi dört gün oldu.
- Neden getirdiler seni
- Walla abê ben çingeneyim. Gece polis arabası önümde durdu ve alıp getirdiler, niçin getirdiklerini de bilmiyorum. Mutlaka birine benzetmişlerdir. Dedi.
Bu genç, düğünlerde davul-zurna çalan biri. Bir düğünden sonra eve dönerken gece saat on ikiyi geçtiği için sokağa çıkma yasağını ihlal ettiği gerekçesiyle alıp getirmişlerdi. Zavallı genç, niçin getirildiğini dahi bilmiyordu. Bildiği tek şey polis arabası önünde durmuş ve alıp getirmişlerdi.
Biraz daha sohbetten sonra bana adımı sordu. “Şemsettin” dedim.
- Wêêêê abê walla benim babamın ismi de Şemsettin’dir. Belki tanırsın Çingene Şemso diyorlar ona.
Tanımıyordum ama sırf sohbet olsun diye “He.. hee tanıyorum” dedim. Zavallı gencin sevindiği belliydi. Sanki bir tanıdığıyla karşılaşmış gibi içi sevinç ve umutla dolmuştu.
- Abê buradan çıkarsan bizim eve mutlaka uğra ve benim sağ olduğumu söyle dedi.
- Oğlum ben sizin evi nereden bileyim?
- Abê Zoğê köyünü biliyor musun?
- Evet
- İşte o köyün tam yanında bir tepe var, o tepenin arkasında bizim çadırlarımız var. Şemso dersen herkes babami tani. Tamam ?
Umutları kırılmasın diye “tamam” dedim.
Demir kapının gıcırtısı ile içeriye birilerinin geldiğini anlamıştık. Tekme, tokat ve sopa darbeleri ile çığlıklar birbirine karışmıştı.
- …na koyduğum vatan hainleri ! Rus uşakları, Ermeni piçleri…!
Tek tek sıradan başlayarak hangi örgütten olduğumuzu sordular: Sen hangi örgüttensin lan?
…
- Abê vallah örgütle alakam yok !
Bu yanıtı verenler dayağın kralını yiyorlardı.
Yanımdaki çingene genç fısıltılı bir şekilde : Şemseddin abê ma benim örgütüm yoktur ben ne diyeyim?
- Ne bileyim oğlum at bir örgüt olur biter.
Sorgucu polis sırayla soruyordu: Hangi örgüttensin lan?
- DDKD !
- Sen? Özgürlük Yolu!
- Sen? Kawa!
- Sen? Ala Rızgari !
Sıra bize yaklaşırken Çingene gencin huzursuzluğunu oturduğu yerden anlıyordum.
Çingene gencin sağında oturan kişiye de aynı soruyu sordular. Genellikle örgüt ismini verenler dayak yemiyorlardı. Ama “Hiçbir örgütle alakam yok !” diyenleri perişan ediyorlardı.
- Sen? Türk Halk Kurtuluş Partisi Cephesi !
Sıra bizim çingene gencine gelmişti.
Çingene genç hiç beklemediğim yanıtı vermişti: Çingene Cephesi!
Herkeste bir kıkırdama ve gülme başlamıştı ki sorgucu polis :
- Gülmeyin lan hepinizin …mına koyarım !
Çingene gencin başına üşüştüler.
- Ulan daha Kürtleri hal edemedik bir de Çingeneler mi çıktı ?
Çingene genç: Abê ben aslımı inkar etmem. Çingeneyim.
- Çingeneysen ne bok oluyorsan ol, yakalandığında üzerinde bir suç aleti muhakkak çıkmıştır ki seni buraya getirdiler! Seni yakalarlarken üzerinde bir şey çıktı mı?
Çingene genç: Evet Zurnamı aldılar benden !
Polis arkadaşlarına dönerek: Bunun zurnası burada mı? diye sordu.
Başka biri “evet” dedi.
- Getirin bize zurna çalsın eğer güzel çalarsan söz bırakılacaksın!
Çingene genç: Bırakmayanın?
Biz tekrar gülmeye başladık.
Polis: Bak oğlum bizimle pazarlık yapma ! Güzel çalarsan bırakacağız seni !
Zurnayı getirdiler. Bizim genç asıldı zurnaya ve çalmaya başladı.
Polis: Hop … hoop! Bu ne biçim çalma? Hiçbir şey anlamadım. Kürtçe mi çalıyorsun yoksa?
Çingene genç: Abê bu zurnadan ancak Kürtçe ses çıkar başka ses çıkmaz.
Sonunda polisler: Hazırlan seni bırakıyoruz. Diyerek gittiler.
Kendisine: Bak oğlum bizim evin adresi şudur evimize git ve aileme iyi olduğumu söyle. Dediğimde yanıtı beni şaşırtmıştı:
- Sen de Çingene olsaydın ve zurna çalabilseydin seni de bırakırlardı. Valla kardaş evinize de gitmem. İnsanın mezarı bile sizinkinden uzak olsun.