Gün boyunca kendisine hep “On” sayısını tekrarlattık. Artık kendisine bakıp ve yaklaşan her arkadaşa “On” derken bizler gülüyorduk.
Akşam rahat bir sayıma geçireceğimize o kadar emindik ki sayım saati geldiğinde strese girmemiş ve rahatlamıştık. Askerler içeriye her zamanki gibi hışımla, yine ellerinde kalın sopalar ve joplarla adeta çapulcular gibi yaka bağır açık ve ayaklarında terlikleri ile daldılar.
Tekmilden hemen sonra, “Sağdan Say!” dediğinde en baştaki koğuş sorumlusu arkadaştan başlayarak devam etti sayım.
Bir… İki.. Üç… Dört… Beş… Altı… Yedi… Sekiz… Dokuz…
Nihayet sıra Tahir dayıya gelmişti. “On” söyleyeceğine o kadar emindik ki hiç heyecan ya da korku duymamıştık.
Bütün gözler Tahir dayıya odaklanmıştı.
Tahir Day, “Sê quz ! (Üç …m)” demez mi?
Dünyamız kararmıştı. Bu “Sêqûz” da nereden çıkmıştı?
Bir taraftan gülmemek için kendimizi zorlarken bir taraftan da içimizden ona küfrediyorduk. Yine dayağın en katmerlisini yemiş ve perişan olmuştuk. Birkaç arkadaş darbelerden bayılmıştı. Her taraf yine kanla dolmuştu.
Sayımdan sonra kimi gülüyor, kimi de Tahir dayının üzerine hışımla yürüyordu. Herkes bir şeyler söylüyordu. Tahir dayı suçlu bir şekilde ranzasına oturdu. Bir yandan da herkese yanıt vermeye çalışıyordu.
- Ya Tahir dayı bu “Sê qûz” nereden çıktı, biz sana “On” diyeceksin demedik mi?
Tahir dayı:
- Suç benim değil, yanımdakinin. Çünkü o ”Dû qûz” (iki …m”) diyince, ben de “Sê qûz” (Üç …m) demem gerektiğini sandım! dediğinde, yediğimiz bütün dayaklara rağmen koğuşta
Meydan Gümbür Gümbür (!)
12 Eylül sabahı babam namaza kalktığında darbeden haberdar olmuştu. Radyo ve Televizyonlarda gür ve davudi sesiyle Hasan Mutlucan "kahramanlık" türküleri söylüyordu.
Ben Diyarbakır’da damda yatıyordum. Rahmetli babam telaşla dama çıkıp beni uyandırdı, "Ezo kûrro rabe inkilap çêbuye !" (Ezo oğlum kalk devrim olmuş!) dedi. Telaşla uyanıp yatağın üstünde oturdum. "Kim devrim yapmış ?" diye sordum. Babam, "Askeriye" diye cevap verince güldüm.
"Yanlışın var baba muhakkak bizim yoldaşlardır, devrimi ancak devrimciler yapar !" deyince babam sinirlendi, "De herre qûl bi gu yên heram !" (De git! Götü boklular!) dedi.
Sonra Hasan Mutlucan''nın, "Meydan gümbür gümbürdenir!" marşını duyunca kendi kendime, "Aha wallah doğrudur ! bunlar bizden erken davrandılar!" diyerek hayıflandım. Devrimi resmen hediye etmiştik. Ulan o kadar da Marks, Lenin, Stalin okumuştuk. Bütün ülkelerin devrim tarihlerini ezberlemiştik tüühh yazık oldu..! dedim.
Gerisi malum… İşkenceler, sorgular, cezaevleri.. maalesef aynı karanlıktayız ve el yordamı ile ilerlemeye çalışırken de hala birbirimizi, hain, işbirlikçi gibi yaftalarla ezmeye devam ediyoruz. Bitti