Dünyada aşı karşıtı hareketler eskiye dayanıyor. Batı dünyasında aşıların ilaç tekellerinin kandırmacası olduğuna ve güvenli olmadıklarına inanan gruplar çoğalma eğiliminde. Bunların birçoğu dinle bağlantısız, orta sınıf kesimler. Bu tip aşı karşıtı tavırların ABD, İngiltere, Hollanda, İsveç gibi ülkelerde 1970’lerden beri zaman zaman boğmaca ve çiçek gibi ölümlü salgınların önünü açtığı iddia ediliyor. 2000’li yıllardan beri birçok yerde güçlenen aşı karşıtlığındaaşıların güvenli olduğuna en az inanan ülke de Fransa olmuş.
Aşıların otizme yol açtığını iddia eden 1998 yılındakiLancet makalesi, aşı karşıtlığına ciddi kan vermiş. Takip eden yıllarda makalenin sonuçlarının çarpıtılmış olduğu fark edilip geri çekildi; ama aşı karşıtları makaleyi halen referans olarak kullanıyor. (www.klimik.org.tr)
…
Türkiye’de de hemen hemen aynı döneme gelen bir karşıtlık bilinci oluşmuş. 2011 yılında çocuğuna aşı yaptırmayı reddeden aile sayısı 183 iken, 2017’de bu sayı 23 bine çıkmış.
Aşılamada toplumu koruma adına bir sınır var ve bu da yüzde 95 olarak belirlenmiş. Yani aşılamada belli oranların üzerine çıkıldığında toplumsal bağışıklık sayesinde immün yetmezlik ya da başka sağlık sorunları nedeniyle aşılanamayan insanlar da korunabiliyor.
Örneğin kızamık salgınlarını önleyebilmek için yaklaşık yüzde 95 oranında bağışıklama oranı yakalamak gerektiği konusunda sağlıkçı görüşü ön planda.
Fakat aşı karşıtlığı nedeniyle toplumsal bağışıklık oranına erişilemeyen ya da sürdürülemeyen coğrafi bölgelerde, örneğin aşı karşıtlarının kümelendiği yerlerde, kızamık gibi aşı ile önlenebilir hastalıklar salgınlar yaparak karşımıza çıkmaktadır.
…
Amerika’da en çok satan kitaplar arasında yer alan ve aşı karşıtları için kaynak teşkil eden “Aşı Kitabı”nda Robert Sears, KKK aşısı yaptırmak istemeyen ebeveynlere, bu korkularını başka komşuları ile paylaşmamalarını, çok kişi bu aşıyı yaptırmazsa bu hastalıkların hızlı bir şekilde artacağını ifade etmektedir. Başka bir deyişle “toplumsal bağışıklık içinde saklanın, fakat saklandığınızı kimseye söylemeyin” demektedir.
Ama görünen o ki bu karşıtlık ““toplumsal bağışıklığı” tehdit eden bir boyuta ulaşmış durumda.
Bu yüzden sağlık örgütleri, son dönemlerde artan aşı reddine karşı “Aşı candır, hayat kurtarır” kampanyası başlattı.
Bu kapsamda Diyarbakır’da da konuya ilişkin basın açıklaması düzenledi ve aşının toplum sağlığının tamamını kapsadığı belirtilerek, “Bir kişinin aşılanması yaklaşık 9-10 kişiye koruma sağlayabilmektedir. Aşılanma oranlarının yüzde 95 ve üzerinde gerçekleşmesi önem taşımaktadır” dendi.
Doğruluğu teyite muhtaç mı değil mi tartışılır ancak söz konusu toplantıda Diyarbakır Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Kasım Kanan şu bilgiyi paylaştı: “Ülkemizdeki kızamık olgularının 2 binli yılların başında neredeyse birkaç vakaya düşmüş olmasına karşın, hastalığın 2017’de dünya genelindeki artışı ülkemizde de gözlenmiştir. Türkiye’de 2014’te 572, 2015’te 342, 2016’da 9 vaka görülürken, 2017’de 69 olgu görüldü. 2018’in ilk 9 ayında vaka sayısı 500’ü aşmıştır. En son Antalya’da 9 üniversite öğrencisinin Kızamık hastalığına yakalandığı açıklandı. Tüm bu gerçekler karşısında aşılanmaktan korkmayıp, kızamıktan korkmamız gerektiği gerçeğini unutmamamız gerekiyor.”
Peki, bunun için ne yapılabilir?
Sağlıkçılar, aşıyla önlenebilir hastalıkların sadece aşı yaptırmayan çocukları değil aşılı olanları da tehdit ettiğine vurgu yaparak, aşı yasası çıkarılmasını talep ediyor ve “Sağlık Bakanlığı’nın koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında bilimsel veriler ışığında aşılar ile ilgili toplumu bilgilendirmeli, aşı ile ilgili hukuksal süreçlerin çözümü için toplum (kamu) adına taraf olmalı, sorumluluk almalıdır.” çağrısında bulundu.