“Muhtemelen aklınızdabenim hakkımda birçok soru işareti oluşmuştur. Üzülerek söylemem gerek, soru işaretleriniz bir süre daha oluşmaya devam edecek. Gizemli kalmak istediğimden değil, ben bile kendimi tanımıyorken size nasıl tanıtacağımın derdindeyim. Karşınıza çıkma korkumun, cesaretsizliğimin en büyük kaynağı kendimi tanımadığımdan…Esen hafif rüzgarın hissettirdiği gibi geçmişin kirli nefesini ensemde hissedebiliyorum. Hala geçmişimin kirli gölgesi beni takip ediyorken, karşınıza çıkamadığım için beni affedin, size yazmaktan başka bir çarem yok. Sizin karşınızda konuşursam, okyanusun derinliklerine dalmış gibi nefessiz kalmaktan, boğulacakmış gibi olmaktan korkuyorum.
Sizi ilk defa arkadaşlarınızla birlikte bulunduğunuz kütüphanede gördüm. Sessizce bir şeyler tartışıyordunuz, anlamsız fısıltılar kulağıma geliyordu. Haklı olmanızın getirdiği bir özgüveniniz vardı. Önünüzde bulunan kitaptan bir şeyler anlatıyordunuz. Taktığınız siyah eşarp ay gibi parlayan beyaz yüzünüzü ortaya çıkartmıştı. Haklı olmanızın getirdiği galibiyet pembe dudaklarınızın birbirinden ayrılmasıyla özenle dizilmiş beyaz dişlerinizi ortaya çıkartmıştı. Yanağınızda gizlenmiş gamzeleriniz bir çukur halinde belirmişti. Sağ yanağınızda siyah bir ben gözlerinizleuyumiçerisinde siyah siyah bakıyordu.Güzelliğinizin bende oluşturduğu hissi eminim ki kütüphanelerde bulunan hiçbir kitap tarif edemezdi. Tarif etmekte ben dahi acizlik yaşıyorken.
Düşündüğünüz gibi kitap okumak için orda bulunmuyordum. Lanet gölgemin beni kovaladığı sokaklardan sığınmıştım binlerce kitapların bulunduğu kütüphaneye, rastlantı sonucu beyaz çehrenizle tıpkı bir ay gibi aydınlattınız karanlık yolumu.”
26.02.1992
02.36
İlk mektupta emin olmasam da ikinci mektubun bir aşığın kaleminden yazıldığı aşikardı. Karşılıksız yazılan bu mektuplara karşı beni çaresiz bırakmıştı, hiçbir şekilde ona karşılık veremiyordum. Yazdığı mektuplara karşı içimde oluşan hisleri ona anlatmaktan acizdim, çaresizdim. Belki onu karşıma çıkartacak cesareti sağlayabilirdim ama o ulaşılmaz surların ardına saklanmayı tercih etmişti.
Gizemli mektupların sahibi beni tanıyan, çevremden biri olabilirdi, daha temkinli olmalıydım. Dikkat kesilerek girdiğim ortamlarda, kütüphanede bulunduğum vakitlerde gözlerim her daim onu arar olmuştu, tüm çabalarım sonuçsuz kalmıştı.
Yorucu bir günün ardından soluğu evde almıştım. Günün yorgunluğu üzerimdeki kıyafetlere de sinmişti, kıyafetlerimi değiştirmek için odama gittim. Yatağımın yanında bulunan komodinin yanına çantamı bıraktım. Çalışma masamın ve odamın düzenine dikkat ettiğim için oluşan farklılık dikkatimi çekmişti. Çalışma masamın ortasında bir zarf vardı.Beklediğim mektup mu? Dudaklarımı kıpırdatmadan soru kendiliğinden oluşmuştu. Kalbim göğüs kafesimden çıkacakmış gibi hızlı hızlı atıyordu, odanın sessizliğinde kalp atışlarımı duyabiliyordum. Masama yanaştım, üzerinde ismim ve ev adresimin bulunduğu açılmamış bir zarf vardı.
Yok artık eve mi yollamıştı?
Elimde tutuğum zarf bana o dakika birden çok duyguyu aynı anda yaşatmıştı. Düşüncesiz ve bencilce davranışından dolayı ona karşı kızmaktan kendimi alıkoyamadım. Elimde tutuğum mektupla odamda bir yukarı bir aşağı gidip geliyordum. Ya annem açsaydı mektubu, beni ne kadar zor bir durumda bırakacağını düşünmedi mi? Olacakları düşünmek bile istemiyordum, henüz tanımadığım biri hakkında nasıl bir izah yapabilirdim, bilmiyorum.Annemin mektubu soracağından emindim, beni yalan söylemek zorunda bırakacaktı. Annemin yanına gitmeyi ve mektubu daha sonra okumayı kararlaştırdım. Kıyafetlerimi değişirken bir yalan bulmak zorundaydım, aklımda beliren düşünceyle kendimi mutfağa attım. Mutfak masasının üzerinde bulunan meyve kasesine usulca yaklaşarak bir elma aldım, çektiğim iskemleye oturdum, arkası bana dönük bir şeylerle uğraşıyordu. Elmamdan bir ısırık alarak onunla ilgilenmiyormuş gibi göz ucuyla hareketlerini takip ediyordum ki;
“Sana bir posta geldi gördün mü?” dedi.
Bozuntuya vermeden ısırdığım elmayı ağzımda çiğnemeye devam ederken;
“Evet, anne gönüllüsü olduğum kütüphaneden önemsiz bir şey”
“Resmi gözüküyordu. O sebepten açmadım.” Dedi.
Hıncımı elimde tutuğum elmadan alırcasına bir ısırık daha aldım. Konuyu uzatmamak için karşılık vermedim. Isırık aldığım elmayı bitirdim ve odama geçtim. Masamın üzerinde bulunan açılmamış zarfa gözlerimi diktim: beklediğim mektup olduğu ne malum sorusunu soracakken vazgeçtim. Masama yanaştım açılmamış zarfı açtım, özenle katlanmış bir kağıt, beklediğim mektup olduğundan artık emindim. Bu onun imzasıydı. Gündüzün kendini geceye teslim ettiği kör bir vakitte masa lambamın loş ışığı mektubu okumamda bana yardımcı olacaktı. Şöyle yazıyordu; (Devam Edecek)