Ahmet Baran yazdı: 1. Mektup, 1. Bölüm

Gök gürültüsünün ardından, yağan yağmur pencereme vuruyordu. Masa lambamın loş ışığı altında özenle katlanmış bir kâğıt parçasını okumak...

Gök gürültüsünün ardından, yağan yağmur pencereme vuruyordu. Masa lambamın loş ışığı altında özenle katlanmış bir kâğıt parçasını okumak üzereydim. Usulca penceremden yeryüzünü ıslatan yağmuru izlemek isterdim. Okumak üzere olduğum meçhul bir mektup olmasaydı, yağmurun yağışını izlemek için çoktan kalkmıştım oturduğum iskemleden. Bilinmezlik her daim dikkat çekmiştir. Kimden geldiğini bilmediğim meçhulmektubun bende uyandırdığı merak, yağan yağmuru mağlup etmişti. İki defa katlanmış kağıt,mektupta silinmez dört parça iz bırakmıştı. Lacivert mürekkeple yazılmış, düzgün bir el yazısıyla süslenmişti. Kim bilir kaç kağıt harcanmıştı, bu kadar güzel yazmak için kendi kendime söyleniyordum. Belki de tek seferde yazılmıştır, diye düşünmekten alıkoyamadım kendimi.

Şöyle yazıyordu;“Alaca karanlığı yaran aydınlığa rağmen göremeyen gözler. Haykırışların duymadığı kulaklar. Birde kalabalığıniçerisinde yalnız kalan ben. Gözlerin görmediği, kulakların duymadığı ve kalabalığa rağmenyalnızlığı iliklerine kadar hisseden ben. Yaşamak için bir umudun yoksa;tutunduğun dallar tek tek kırılmışsa ya da ince zayıf bir dal kalmışsa elinde, umudun git gide zayıflıyor demektir. Nerden mi biliyorum? Yaşamın bana sunduklarından; iki yüzlü biri gibi değil. İçinde bulunduğum durum bana ne sunduysa onu yaşadığımdan. Eğer bir gün karşına çıkma cesaretinde bulunabilirsem, anlatacağımı umuyorum. Belki kalemimden damlayan mürekkeple beyaz bir kâğıdı kirletmek daha iyi olur. Bilmiyorum. Karşına çıkma cesaretinde bulunamadığım için beni affet.”

21.02.1992 - 01.42

Mektup son bulmuştu. Birde tarih ve saat vardı. O zamanlar 21 yaşındaydım. Şimdi ise epeyi yaşlıyım. Cesaretli birçok kişi gözlerimin içine bakarak bana arkadaşlık teklifinde bulunmuştu. Ama cesaretsiz biri, hatta tanımadığım bu gizemli kişi beni cesaretsizliğine esir etmişti. Günlerce merak etmiştim. Hatta o gece uyuyamamıştım. Başka bir mektup ya da azda olsa cesaretlenip karşıma çıkmasını bekledim. Beklemek eziyet gibi geliyordu, sabrımın karanlığı aydınlatan bir mum gibi eridiğini hissediyordum.

Her zaman yaptığım gibi kütüphaneye gitmek için evden çıktım. Bir taş parçasının altında özenle katlanmış ikinci mektup elime ulaşmıştı. Yazdığı mektuplarda imzası yoktu ama özenle katlaması ve düzgün el yazısıyla yazması artık onun bir imzasıydı. Hızlıca çantama sıkıştırdığım bu kağıt parçasını şuan bulunduğum yerde okuyamazdım. Kütüphanedeki işlerimi bitirdikten sonra evde sakin bir şekilde okumalıydım.

Merakın beni hapsettiği hücrede, zaman kavramı durmuş gibi akmıyordu. Hızlı adımlarımın beni daha çok yavaşlattığı hissine kapılmıştım. Eve geldiğimde, odamda bulunduğumda sıkı bir mücadelenin galibi gibiydim. Kıyafetlerimi değiştirmeden, çantamda bir hazine gibi sakladığım mektubu çıkarttım.Lacivert mürekkebin kirlettiği kâğıtta şöyle yazıyordu; Devam Edecek

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri