ABD’nin Suriye’den çekilme senaryosu!

Haftalardır, ABD’nin bana göre sürpriz olmayan ama medya tarafından sürpriz olarak sunulan Suriye’den çekilme kararı tartışılıyor. Oysa gelişmeler...

Haftalardır, ABD’nin bana göre sürpriz olmayan ama medya tarafından sürpriz olarak sunulan Suriye’den çekilme kararı tartışılıyor. Oysa gelişmeler ABD’nin bu şekilde çekilmek zorunda kalacağı bir yıldan beri çok netti. Sadece zamanlaması ve biçimi bekleniyordu.

ABD çekilirken Türkiye ve Rusya ile koordinasyonu deneyecek, İran yayılmasının önüne geçilmesi ve İsrail’i tatmin edecek güvenceler almak isteyecektir gerisi ABD için teferruattır. Senaryonun aparatı DEAŞ konusundaysa örgüt sahadaki kontrolünü kaybetse de terör üretme kapasitesini sürdürecektir ancak bu tarz bir asimetrik savaşta ABD'nin orada bulunmasının bir işlevi de yok zaten. Ayrıca bu durum ABD’nin senaryosunun bir parçası olması sebebiyle ABD’yi rahatsız etmiyor. Aksine bir tehdit olarak kullanabilmesi için ihtiyaç duyuyor. Sadece bu durumu kamufle etmeye çalışıyor.

ABD mevcut durumda artık Ortadoğu’da mevcut vekil güçler üzerinden Suriye’deki varlığını devam ettiremeyeceğini, hatta bölgede varlık gösteremeyeceğini görmüş durumda. Bu sebeple çeşitli argümanlar kullanarak senaryosunu yeni bir evreye taşıyarak, Kürtlerle Arapları, Türkleri ve İranlıları uzun yıllar sürecek bir çatışmaya sürüklemek istiyor. Bu çatışmalar sonucunda aynı coğrafyada yaşayan Kürtleri, Arapları, Süryanileri, Türkmenleri ve Türkleri birbirine kırdırtarak düşman kamplara ayırmayı hedeflemektedir. ABD’nin İran’ı sınırlandırmak adına Suudi Arabistan-BAE hattındaki Arapları İsrail ile aynı hatta birleştirme çabası bu çatışmayı daha şiddetli ve uzun zamana yayma amacını taşımaktadır.

Trump mesajında net olarak, "ABD, hiçbir şey kazanmadan değerli yaşamları ve trilyonlarca doları, yaptıklarımızı takdir etmeyen kişileri korumak için Ortadoğu'nun polisi mi olmak mı istiyor? Sonsuza kadar orada kalmak mı istiyoruz? Artık diğerlerinin savaşma zamanı" ifadelerini kullandı.

Bu coğrafyanın halklarına karşı tarihin çeşitli safhalarında ağır bedeller ödenmesine sebep olan küresel güçler tarafından sahnelenen senaryoları yazılarımda defalarca yazdım. Ne Arap devletleri İngilizlerin Ömer Muhtar, Şerif Hüseyin’e karşı sahnelenen trajedilerine, ne Barzani'nin KDP'sinden HDP ve PYD'ye, hiçbiri elde edilen kazanımların kıymetini bilmedi. Ne dönüp, Stalin'in 1945'te Mahabat Kürt Cumhuriyeti girişimini, ne de ABD'nin 1975'teki Cezayir Anlaşmasıyla Molla Mustafa Barzani'yi yüzüstü bırakmasından ve benzerlerinden ders çıkardı. Ne de en son olarak Mesud Barzani'nin referandumunun neden hüsrana dönüştüğüne baktı.

Birçok kez yazdım, Tarihin farklı dönemlerinde Arap ve Kürt siyasi aktörleri hep aynı yanlışı tekrarladı. Bunu "ihanet" olarak açıklamaları da yaşanan trajedileri değiştirmedi. Hafızalara kazınan yakın tarihin en çarpıcı fotoğrafı 1975'te yaşandı. Molla Mustafa Barzani, 1973'te Nixon yönetiminden 16 milyon dolar yardım alarak bir ayaklanma başlattı ama başaramadı. Çünkü ABD sahnelediği senaryoyu uyguladıktan sonra Barzani'yi yüzüstü bıraktı.

Geriye harap olmuş bir coğrafya, on binlerce ölü ve ABD’nin şu ibret verici anekdotu kaldı. Molla Mustafa Barzani dönemin ABD Dışişleri Bakanı Kissinger'e yazdığı mektupta; "ABD'nin Kürtlere karşı ahlaki ve siyasi bir sorumluluğu olduğunu" söylerken Kissinger de ona, "Gizli servis operasyonlarının bir hayır işi olmadığını" hatırlattı. Arap’lar ise cetvelle çizilen sınırlar içinde işbirlikçi tahsildar diktatörlere teslim edildi ve bu dönemde olduğu gibi sahnelenen trajedilere figüran edildi.

Herakleitos'un "Aynı sularda/nehirde iki kez yıkanılmaz" sözü ne yazık ki, Arap ve Kürt siyasi aktörler için geçerli değil. Geçerli olsa döne döne aynı yanlışları yaparlar mıydı?

Daha önce yazdığım gibi (ARAP VE KÜRT ÇOCUKLARI !) ABD Suriye’de Amnesty ve Human Rights Watch'un kanıtladığı üzere 11 yaşından itibaren çocuk savaşçıları zorla silahlandırması, bölgenin demografik yapısını değiştirmeye yönelik şiddet kullanarak halkı zoraki göçe zorlaması ve katliama varan yaptırımlarının sorumluluğunu günah keçisi yerel güçlere yükleyerek sıyrılacak.

Bu eksendeki siyaset, sadece ABD'yi değil, AB'yi de ciddi olarak etkiliyor ve yeni bir siyaset oluşturmaya zorluyor. AB yeni küresel sisteme ayak uyduramıyor ve son seçimlerde olduğu gibi Avusturya, İsveç, İtalya vb. ülkelerde olduğu gibi ırkçı milliyetçi siyasetlere teslim oluyor. ABD’ye yansıması ise Uzmanlara göre Trump bu dalgayı doğru yönetirse kalıcı olacak, tersi olursa Trump'ı da aşan yeni ve aşırı milliyetçi/ırkçı bir siyaset doğacak.

Uluslararası Güvenlik teorisinde zorlayıcılık denen bir kavram vardır. Bir devletin başka bir devleti askeri şiddet kullanmadan ve sadece kullanabileceği tehdidiyle etkilemesi demektir. Savaşmadan sonuç almak anlamına gelir. Maliyetsiz olduğu için de savaştan önce buna başvurulur. ABD sahada bunu denemeye çalışıyor. Ancak hesaba katmadığı şey binlerce kilometre uzaktan askerleri ve özel güçleriyle gelip bu kaosu yaratan kendi güçleri olduğudur. Bu sebeple ABD’nin bu kuralı uygulayabilmesi imkânsız gözüküyor. Diğer olasılık ise güç kullanarak müdahale etmesidir. Bu durumda ise "ABD'nin askeri varlığı sahadaki DEAŞ dışındaki dengeleri değiştirmek için yetersiz gözüküyor."

Bölge halkları bu senaryoyu yüz yıldır biliyor. Birinci dünya savaşında Ermenileri ve Süryanileri katliamın koşullarına terk etmelerinden, İran'daki Musaddık darbesinden, Irak’ta Molla Mustafa Barzani'yi yüzüstü bırakmalarından, Saddam'ı kışkırtıp Irak'ı ateşe vermelerinden, Libya’yı, Yemeni harabeye çevirmelerinden,   Filistin'i ve Arap Bahar’ını kan gölüne çevirmelerinden biliyor. Ancak görünen o ki siyasetçilerin hafızalarını tazelemeleri gerekiyor.

Gözüken o ki, ABD, İngilizlerin birinci dünya savaşı sonunda Anadolu’da Türkiye ve Yunanistan’a uyguladığı senaryoyu tekrarlayarak, tasını tarağını toplayıp gidecek ve bölge devletleri ve yerel güçler arasında sürecek uzun bir çatışma senaryosunu sahnelemek istiyor. Dilerim bölge devletleri ve yerel güçler tarihten ders çıkararak bu senaryonun figüranları olmazlar.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri