Bize çok ağır bir emanet olarak bırakılmış medeniyet ve kültürümüzün, düşünce ve inancımızın korunması ve yükseltilmesi için geçmişi bilmek ve geçmişten ders almak suretiyle yol almak zorundayız.
Geçmiş kültürümüzü bütünüyle bugüne taşıyıp genç nesillere ulaştırmadan, kendi kültür temellerimize, kendi ahlak anlayışımıza ve kendi hayat görüşümüze inip oradan çağın bütün imkânlarıyla donanmış bir ideal çıkaramazsak, güçlü bir toplum olarak yaşamamız mümkün değildir hiçbir zaman.
Bu konuda İslam tarihçilerine çok büyük görevler düşmektedir. Bir profesör, sosyal ve tarihi konularda bir eser yazdı mı, ona egemen olan hava, soğukkanlı ve taraf tutmayan bir bilim anlayışı olması gerekirken, günümüzde tam tersine, kalemi, hemeninden görünmeyen bir takım gizli kuvvetlere karşı suçlama ve korkutma alevleri saçan bir ateş tipisine kaptırıyor kendini.
Cumhuriyet tarihi boyunca ne yazık ki gerçek manada İslam tarihçileri ortaya çıkmadı ve geçmişimizle ilgili olarak yaşanan olayları, tarafsız bir şekilde kritik edebilecek ve yeni nesillere ışık tutacak hocalarımız pek olmadı.
Politikacısı da, yazarı da ve sosyoloğu da aynı şekilde hareket etmekte durmadan geçmişe ateş püskürtüyor, suçluyor, korkutuyor ve nefret dilini kullanıyor ne yazık ki...
Profesörün, yazarın, politikacının ve sosyoloğun bu suçlama ve korkutma havasına gömülmesinin tarihi ve sosyolojik bazı nedenleri vardır kuşkusuz. Özellikle üniversitelerimizde tarafsız düşünen, yazan ve kritik eden profesörlerimiz olmadı ve ortaya çıkmadı.
Şairler, düşünce ve ideal adamları, sosyolog ve tarihçiler, bir topluluğun gelecek zamanlardaki ateş yükselme ve düşmelerini sezen, sert ve kireç bağlamış alışkanlıklar kabuğunu kıran seçkin insanlardır.
Adnan Demircan kimdir? Akademisyen, ilâhiyat profesörü, araştırmacı yazar olan Prof. Dr. Adnan Demircan, Kanuni Sultan Süleyman’ın: “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi/ Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi”
beytinde ifade ettiği gibi sağlık sorunlarıyla ilgili olarak başarılı bir ameliyat geçirdiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Kendisine Allah’tan hayırlı ve acil şifalar dileriz. Ülkemizde tarihçi özellikle İslam Tarihçisi kolay kolay yetişmiyor.
31 Aralık 1963’te (nüfus kaydında 1 Temmuz 1964) Mardin’in Ömerli ilçesinde Arap kökenli eşraf bir baba ve Kürt asıllı asil bir anneden dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu Ömerli’de, liseyi Mardin Tarım Meslek Lisesinde okudu. Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi (1987) mezunu. Aynı yıl Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İslâm Tarihi ve Uygarlığı Bilim Dalında Yüksek Lisansa başladı.
Yüksek lisansını (1989), doktorasını (1994) Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamlayan Demircan, “XII. Asra Kadar İslâm Tarihi Literatürü” başlıklı yüksek lisans tezini ve “Hâricîler’in Siyasî Faaliyetleri” başlıklı doktora tezini hazırladı. Harran Üniversitesi İlâhiyat Fakültesine İslâm Tarihi araştırma görevlisi olarak görev yapmaya başlayan Demircan, Ekim 1996’da doçent, Şubat 2003’te Profesör oldu.
Uzun yıllar bu üniversitede çalışan Prof. Dr. Adnan Demircan, Aralık 2012’de İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde göreve başladı. Halen aynı fakültede öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Çalışmalarını İslâm tarihinin ilk dönem siyasî tarihi, özellikle de muhalif gruplar üzerine yoğunlaştıran Demircan’ın yayımlanmış birçok kitabı, müşterek çalışmalarda bölüm yazarlığı ve makalesi bulunmaktadır. Ulusal ve uluslararası bilimsel toplantılarda sunduğu birçok bildirinin yanı sıra, alanıyla ilgili konferans ve panellere katılmıştır. Bir kısmı tamamlanmış ve bir kısmı devam eden birçok çeviri ve telif projelerinde halen editörlük yapmaktadır.
Üniversitelerde birçok hocanın kanına giren kıskançlık ve kibir virüsünden azade olarak eserler veren Adnan Demircan'ın, bu yönüyle ilgili olarak bir anımı aktarmak istiyorum.
Diyarbakır Dicle Üniversitesi'nde gerçekleştirilen ve El-Cezirî'yi konu alan bir sempozyumda ben de bir bildiri sunmak için hazırlıklara başlamıştım. Mardinli olması hasebiyle Adnan Demircan'ın da konuyla ilgili olarak bazı bilgi ve belgelere sahip olduğunu düşünmüş ve kendisini aramıştım. Kendisine konuyu açınca Artuklularla ilgili elinde ne kadar bilgi ve belge varsa tümünü bana verme kadirşinaslığını göstermiş ve bunları vermekten çekinmemişti. Bu da onun bilimde ve tarihçilikte ne kadar cömert ve iyiliksever bir tarihçi olduğunu göstermekteydi.
İslam'ın ilk dönemi ile ilgili birçok eser kaleme alan Demircan'ın son olarak "Ali-Muâviye Kavgası (son baskısı 2014, Beyan Yayınları" isimli eseri, alanında gerçekten tarafsız ve bilimsel olarak kaleme alınmış çok önemli bir çalışmadır. Ancak birçok üniversite profesörünün kurtulamadığı sık sık dip not gösterme hastalığından ve uygulamaya koydukları yöntemden, onun da –belki kendine göre haklı bir takım nedenleri vardır- dip not gösterme hastalığından kurtulamamıştır. Çünkü fazla dipnot, o eseri okurken insanın dikkatini dağıtmakta ve konuyla ilgili olarak bir bütün halinde insanın kendini esere vermesini engellemektedir.
Düşünce ve aksiyon alanında olduğu gibi tarih alanında da ne yazık ki üniversitelerimiz Batı tipi düşünce ve yöntemlerden kendilerini kurtaramıyorlar. Üniversiteler, belki farkında bile değildirler ki, düşüncede ve tarih alanında güdümlüdürler. Yeni ses ve anlayış yadırganmakta ve bu durum da adeta bir dehşet uyandırmaktadır. İşte böyle bir ortamda Prof. Dr. Adnan Demircan'ın ortaya koyduğu eserlerin büyük önemi vardır. Kendisine Allah'tan şifalar diliyor ve yeni eserler ortaya koyması için bir an önce sağlığına kavuşmasını diliyoruz.