. /Diyarbakır'da kavurucu sıcaklar, erim erim eriyoruz.. Sabahları kan-ter içinde uyanıp, enküçük bir esintide koro halinde, "Ooohhh!! " çekiyoruz.. Terden oturduğumuz yerde duş almış gibi ıslanıyoruz.. Her yanımız Diyarbekir'linin deyimiyle şılope haline geliyor. Ne atlet, ne don dayanıyor. Günde iki kez iç çamaşırı değiştiriyoruz..
Gördüğüm herkesin elinde bir şişe su var. Ya içiyor, ya başına döküyor. Ter kokusundan kimseye yanaşılmıyor.
Bir seferinde ağabeyim Ali ve tanıdık bir kaç arkadaşı ile oturuyoruz. Çantamda bulunan parfümü alıp boynuma ve koltuk altlarıma sıktım. Ali abim alay ederek:
- Heeee baban da parfüm sıkıyordu. Dediğinde etraftakiler gülmeye başladı. Etraftakiler kahkaha ile gülünce Ali abim coştu:
- İstanbul'dan gelenler sanki burada hiç yaşamamışlar gibi qurre (havalı) oluyorlar. Çıktıkları kabuğu beğenmiyorlar. İşte karşınızdaki kardeşim de maalesef süslü Naciye olmuş..
Velhasıl verdi veriştirdi. Bir parfüm yüzünden Ne qurreliğim, ne de Süslü Naciyeliğim kaldı.
Ne diyelim; Allah sıcak ile İktidar yoksullukla sallayıp duruyor Diyarbekiri, bir de Ali abinin laf sokmaları cabası.. Parfüm bile sıkamıyoruz..
Bir müddet daha, "Yanıyoruz Fuat abiii!!" demeye devam.