Ne gün boyu burnuna vuran lastik kokusu, ne de arabaların egzoz dumanıydı onu rahatsız eden. Sonuçta bir işi vardı. Göç ettiği büyük kentte lastikçi çırağı gibi bir ünvana sahipti. Bu kentte bu işi bulamayanlar da vardı.
Bütün lastikleri o değiştiriyordu. Gerektiğinde tamir ediyordu. Dükkan önünde duran tüm araçların lastiklerine hava basıyordu.
Patron içeride, camlı mekanında iş takipçiliği yapıyordu. Sadece parayı alırken dışarı çıkardı. Elbette dükkan sahibiydi. Parayı o alacaktı. Sonuçta yevmiyeli bir işçiydi.
Ama araç sahiplerinin verdiği bahşişleri almasına tahammül edemiyordu. Beş lira, on lira demez, müşterilerin bahşiş diye ona verdiği paraları, kendisi geri alırdı. Akşam sadece yevmiyesini verirdi.
Patronu onunla muhatap olmazdı. Onunla çay bile içmezdi. Öğlen simit, parası olduğunda dürüm yerdi. Patronu ise her öğlen masayı donatır, fazlasını torbaya koyar, götürürdü.
O fazla yemekleri acaba ne yapıyordu?
Belki kedilerine götürüyordu. Belki de evde yemeye devam ediyordu. Çünkü böyle bir insanın evde kedi beslemesi ihtimaline bile inanmıyordu. Öyle olsa sokak kedilerine de bir kaç lokma atardı. Bugüne kadar buna hiç şahit olmamıştı.
Bir pazar günüydü. Cadde düne göre daha sakindi. Bu yüzden daha temiz bir hava soluyordu. Öğlen simit yeme saati gelmişti. Sabah fırından aldığı simiti poşetten çıkardı. Dükkana yaklaşan motosikletli her zamanki gibi patrona saç tavayı masasına bıraktı.
Simidi yarılamışken beyaz reno model bir araç dükkana yanaştı. Araç sağ tarafa yatmıştı. Belli ki lastiği hava kaçırıyordu. Araçtan orta yaşlı, uzun boylu, paltolu bir adam indi.
“Benim lastik patlak galiba!”
Simidi peçetelik sararak kenarda duran lastik yığınlarının üstüne bıraktı. Hemencecik işe koyuldu. Lastiği çıkardı. Suya koydu. Ortada bir çivi parlıyordu
“Çiviyi görüyorsun abi “
“Görüyorum. “
Lastiği tamire başladı. Bir ara nefes almak için başını kaldırdığında ağzında lokmasıyla, başında patron görünüverdi.
“Bakma öyle işini yap!”
Öyle de yaptı. İşini bitirdi. Patron koca göbeğiyle lastik ücretini bekliyordu.
Adam elini cüzdanına attı.
“ Borcumuz ne kadar”
“Siftah senden bereket Allahtan! Sana yüz lira olur. “
Yüz lirayı patrona uzattı. Yirmi lirayı da kendisine uzattı.
Tam o anda patronu parayı kendisi kapıverdi. Genelde bahşişleri sonradan alırdı. Demek ki yemeği soğumasın diye bugün aceleci davranıyordu.
Adam gerildi
“ Dur bakalım. Ben o parayı sana değil, şu gence verdim.” diyerek kendisini gösterdi.
Patron her zamanki gibi aldırmadan içeriye yürüdü
“ Dur bakalım. Sen o parayı öyle alıp gidemezsin. Çocuğa parayı geri ver.”
“Onun parası da benimdir. Sen işine bak!”
“ Hayır, senin değil. Eğer ona vermeyeceksen bana geri ver.”
Patron bu cüsseli adamı süzdü. Biraz düşündü
“ Borcun yüz yirmi liraydı!”
“ Şimdi de yalana başladın. Hayır, yüz liraydı. Yirmi lirayı çırağına verdim. Para senin değil, onundur!”
İlk defa böyle biriyle ve böyle bir durum ile karşılaşıyordu.
Kimdi bu adam?
Bu kentte böyleleri hala var mıydı?
“ Vermiyorum. Ona da vermeyeceğim. Lastiğini değiştirdin. Çek git.”
“ Parayı almadan gitmem.”
“ Ben de vermem!”
“ Vereceksin!!!”
İkiside kavgaya hazırdı. Yumruklar sıkılaydı. Gözler öfke saçıyordu. Müdahale etmeliydi. Adama baktı.
“ Abi ben kazandıklarımı patronuma veriyorum. Benim adıma almıştır. İşiniz bitti. Bence gidin. Yolunuz açık olsun. “
Adam ona ve lastiğin üzerinde peçeteye sarılı yarım kalan simite baktı. Sonra camlı mekan da görünen saç tavaya baktı.
“ Kes sesini… Açlıktan avurtların çökmüş. Simitle zıkkımlanıyorsun! Adam utanmadan içeride tek başına saç tava yiyor. Bir de onu savunuyorsun. Zaten sizin gibileri yüzünden böyle göbek büyütüyorlar…”
Sonra patrona baktı.
“ Ben bu parayı sana yedirmem… Alırım!”
“ Nen de vermem!”
Belli ki kavga çıkacaktı. Kavgada mecburen patrona arka çıkacaktı. Ve kendi hakkı için patrona itiraz eden adama vuracaktı.
Bir anda adamla göz göze geldi. O gözlerde ne kadar değersiz biri olduğunu görüyordu. Elinde ki bijon anahtarını yere attı. Önlüğünü çıkardı.
“ Böyle olmuyor. Ben işten ayrılıyorum patron!”
Patron öfkeli gözlerle ve sıkılı yumruklarıyla ona yöneldi.
“ Ayrılırsan sana yevmiyeni vermem.”
“ Vereceksin. Yevmiyeni de vereceksin” dedi uzun boylu adam.
O ana kadar adama diklenen patronu yüz ifadesinin değiştiğini gördü. Terliyordu. Korku yüzüne vurmuştu. Bir kaç dakika önce adama diklenen patronu gitmiş, omuzları düşmüş korkak biri gelmişti.
Elini titreyerek cüzdanına attı. Hem yirmi lirayı hem de yevmiyesini uzattı.
Demek ki o adama diklenmesine neden kendisiydi. Bir kavga çıkarsa onun yanında olacağından emindi. O yüzden adama dikleniyordu. O yüzden kavgaya hazırdı. Gücünü kendisinden alıyordu.
Ancak ayrılıyorum deyince yalnız kalmıştı. Patlak lastik gibi havası sönüvermişti. Ve geri adım atmıştı.
Parayı aldıktan sonra, yarım simidini de aldı. Kuzeye doğru yolaldı.
Arkasından “ Seni bırakayım.” diyen adama
“ Yok, abi ben yürürüm. Çok teşekkür ederim .” dedi.
Bir kaç adım attı. Geri dönüp adamın gözlerine baktı. Bu defa değerli birini görüyordu. Böylece musmutlu bir halde kentin sokaklarına emin adımlarla karıştı.
Artık kentte yalnız olmadığını biliyordu. Elbette bahşişini bir daha hiç bir patrona yedirmeyecekti. Ondan ötesi değerli gözlerde değerli bir olmakta vardı.