Gece cep telefonundan kısık sesle protest tadında ‘geçmişe ağlamak fayda vermez’ ezgisini dinlerken fark etti. Gerçekten çok şey geçmişti.
Belki zaman tekrarını yaşadığında zamanlaşıyordu. Belki de zaman yaşlanan insan için geçmiş zamandı.
Hatırlıyordu, bu ezgiyi ilk defa protest zamanlar da ve öğrenciyken, cep telefonları yokken , walkmen denilen kulaklıklı pilli teypten dinlemişti.
Ders çalışmayla zamanın geçtiğini teypten müziğin ağırlamasıyla anlıyordu. Piller zayıfladığı için ezgiyi ağır çekimde dinliyordu. Ders çalışma hızı da ağırlaşıyordu. Hızlanmaya çok ihtiyacı vardı.
Bakkala giderken küçük teybe pil de almalıydı. En yakınında ki Şükrü amcanın bakkal dükkanına girdi. Tezgahın karşısında, başı örtülü ev kıyafetiyle bir kadın zayıf ve öfkeli yüzüyle duruyordu. Alışveriş sırası ondadır diye bekledi. Ama kadın da bakkal da çok hareketsizdi. Sonunda bakkal nezaketli haline son verdi.
“Ne öyle dikilmişsin. Ne istiyorsan söyle!”
“Kızma Şükrü amca, sıramı bekliyordum. Bana iki küçük pil ver, walkman için.”
“Ne için ne için?”
“Walkman için !“
Bakkalın öfkeli bakışlarına bir anlam veremeden tekrar etti.
“Küçük teyp pili.”
“Yazıklar olsun! Millet borca ekmek almaya çalışıyor. Sen golikmen için pil istiyorsun!”
Elbette istediği küçük bir şeydi. Ama pil istedi diye bakkal ona bir suçlu muamelesi yapmıştı. Bir süre bekledi. Derin bir nefes aldı. Bu suçluluk halinden bir an önce kurtulmalıydı.
“Pil istemiyorum. Bu parayla kadına ekmek ver.”
Bakkal elinden parayı hızlıca aldı. Kadına iki ekmek sardı.
“Benim beş çocuğum var.”
Bakkal yine ona ters ters bakınca cebine daldı. Son parasını da verdi. Bakkal kadına üç ekmek daha verdi.
“Allah senden razı olsun Şükrü abi!”
Oysa parayı veren ve de cebi boşalan kendisiydi. Üstelik bakkal öğrenci olduğunu , sıkıntı çektiğini de biliyordu. Ama teşekkür edilen, Allah’ın razı olması istenilen de bakkalın kendisi olmuştu. Bezirgan düzeni böyle bir şeydi.
Böylece eve pilsiz ve ekmeksiz dönüverdi. Cebine tekrar para girmesi bir kaç gününü aldı. Tekrar bakkala gitti. Aynı kadın aynı yerdeydi. Bakkal da yine aynı bezirganlığıyla duruyordu. Çaresiz yine ekmek parası verip çıktı. Çünkü bakkal Şükrü amca tarafından bir defa yargılanmıştı ve cezasını her defasında ödemeliydi.
Bu defa kadını takip etti. Kim olduğunu, ne yaptığını merak ediyordu. Doğruydu, kadının beş çocuğu vardı. Kocasından ayrı yaşıyordu. Bir kuaför dükkanı açmaya karar vermişti. Kocasıyla çatışması da böyle başlamıştı. Çünkü kocası çalışmasını istememişti. Kadının başını açmasına da kızmıştı.
Kadın dövizle borç alarak dükkanını açmıştı. Ama Şubat krizi patlamış, döviz fırlamış, borçları bir kaç kat artmıştı. Üstelik müşterisi de kaçmıştı. Ve koca müdahalesiyle dükkan satılmıştı. Ve de üstüne terk edilmişti.
Kadının bir romana sığacak hayatı vardı. Ama o roman ile uğraşmamalı, dersini çalışmalıydı. Öyle de yaptı. Yıllarca sadece dersini çalıştı. Bir meslek sahibi oldu. Ama okumayan bakkal amcasının çocukları kadar parayla bir türlü tanışamadı. Belki Şükrü amcadan öğrenmesi gerekenler vardı. Artık bunun da anlamı yoktu. Çünkü Şükrü amca Hakkın rahmetine kavuşmuştu.
Yirmi yıl sonra yine dövizin sürekli fırladığı günleri yaşıyordu. Acaba yirmi yıl önce o kadının durumunu şimdi kaç kişi yaşıyordu.
Evine gerçekten ekmek alamayan var mıydı?
Şükrü amcalar gibi kaçak çareler bulan bakkallar kalmış mıydı?
Bu defa ‘ geçmişe ağlamak fayda etmez’ ezgisini YouTube’tan dinliyordu. Üstelik pil sorunu falan da yoktu.
Her şey değişiyordu. Zamanla tanışıyordu. Ama geçmişe sitem ve yoksulluk değişmiyordu.