Dışarıdakiler bu kadar güzel gülümsemesine içerliyordu. Çünkü gülmenin bu kadar zor ve bir o kadar zaruri olduğu bir zamanda en naifinden gülümsüyordu.
Ancak ona biraz daha yaklaşanlar, yani içeridekiler, gülümsemesinin ardındaki hüznü hissediyor ve ondan kaçıyordu.
İşte mesele gülümsemesinin ardındaki hüznünü anlayabilmekti.
Mesele içinde ki saklı olanı görebilmekti.
Çünkü henüz kimsenin görmediği içinde başka biri daha vardı.
“İçimde intihar eden biri var!”
Evet içinde intihar eden biri vardı.
Belki yaşadıklarından dolayı bir sona ihtiyacı vardı. Çünkü yaşadıkları ona acı veriyordu. Bu acının her saniye, her dakika ve her saat artan ağırlığına dayanamıyordu.
O acıları kim, kimler, neden ve nasıl artırıyordu?
Belki de yaşamadıklarına karşı bir isyandı.
Çünkü yaşayamadığı onca şey vardı.
Çünkü acı, yokluk, çaresizlik ve keder ile büyümüştü. Öğrendiği ve bildiği tek şey onlardan kurtulamayacağıydı.
“İçimde intihar eden biri var!”
O içinde ki intihar edeni hiç bir arkadaşı hissedemiyor ve göremiyordu.
Hissetseler ve görseler belki onu , ondan çekip alabileceklerdi.
Belki bu çok zordu.
Çünkü kendisi de içinde ki intihar edenden kaçıyordu.
Onunla konuşabilmek cesaretinden kaçıyordu. Bir cansızla birlikte olmak duygusundan kaçıyordu.
Ama hala onunla birlikteydi
Oysa insanlara şifa ulaştıran , ‘ yaşamak ve yaşatmak istiyoruz’ diyen ve bunun mücadelesini veren bir mesleğin içindeydi.
Çalıştığı yoğun bakım denilen mekanda, yaşamın son duraklarında ki insanları anlamaya çalışıyor, onlarla konuşma denemeleri yapıyordu.
Onları yaşatmak için çok şey yapıyordu.
Ama yaşamak için kendisi ne yapıyordu?
Gerçekten bir çabası var mıydı?
Yaşamanın onun için artık bir anlamı var mıydı?
“İçimde intihar eden biri var!”
O intihar edenin bu sorulara bir cevabı vardı. Çünkü artık yaşama diye bir derdi yoktu.
Belki olsaydı, yaşatılacak insanlara yardımı olurdu.
Belki de olsaydı, birlikte ‘ yaşamak çok düzel şey ‘ diyeceklerdi.
Bu umutla gülümsüyordu.
Ama hala yaşayan kendisi cevabını arıyordu.
Yaşamak ve yaşatmak çabasında, haklar ve özgürlükler mücadelesinde, işyeri örgütlenme çabasında bunun cevabını aldığında, hemencecik gülümsüyordu.
Çünkü sevmek, sevilmek, paylaşmak, kazanmak ve umut etmekte vardı.
O içinde ki adam bireyciydi. Kendisi için yaşamak istemiş, başarısız olmuş ve intihar etmişti. Aslında ona çok kızıyordu. Biliyordu, ona herkeste çok kızacaktı.
O ise toplumcuydu. Kendisi için çok şey istememişti. Bu yüzden hala yaşıyordu
“İçimde bir ümit var!” diyordu.
Ve o umudun peşinden o naif gülümsemesiyle gitmeye çabalıyordu.
Ve sonunda içinde intihar eden adamın ellerine yakalandı. O cansız adam tarafından sıkı sıkıya sarılıverdi. Onu bir daha bırakamayacağını anlamıştı. O bireyci adam, toplumcu kendisini esir almıştı.
Belki bu, coğrafyanın isyanının, coğrafyanın kaderine kendi şahsında tamam demesi gibi bir şeydi.
Belki de çözemediği, kimsenin de çözmek çabasında olamadığı, anlamadığı herkesin şahsında meçhul bir şeydi.
Bu yüzden kaçamıyordu.
Ama o sonsuz buluşmandan da korkuyordu. Ve güvenli bir mekan arıyordu.
İşte bu yüzden bu buluşmayı en çok sevdiği arkadaşlarının mekanında , onlara son bir defa gülümseyerek , içinde ki umudu onlara emanet ederek gerçekleştirmeliydi.
Belki onu orada o cansız bedenin kollarından alacak birileri de olabilirdi.
Oraya gitmeliydi.
Çünkü başka bir mekanda gülümsemesini emanet edemezdi.
Çünkü başka bir mekanda umudunu emanet edemezdi.
İçindeki adamla buluştuğunda rahatlamıştı.
Ama mekan tüm sakinleriyle rahat değildi ve büyük bir sarsıntı yaşıyordu. Bütün eller ona uzatılmıştı fakat çok geçti.
Oradakileri çok üzdüğünün farkındaydı.
Geride üzülenlere, yasını tutanlara, içinde ki umudu onlara emanet ettiğini biri ya da birileri belki anlatabilecekti.
“ Evet, biliyorum, içinizde hüznüm var. Ama içinizde umudum da var arkadaşlar “ diyordu son bir kez.