Kepçe toprak harçla yoğrulmuş taş duvarı aceleyle ve hırsla yıkıyordu. Onu yönlendiren operatör için yıkılması kolay bir duvardı. Genelde yol açar, ağaç kökü çıkarır, kayaları parçalar, toprağı taşırdı .
Başlamadan önce ev sahiplerinin kendi aralarında konuşmalarına tanık olmuştu. “Bu evde güzel anılarım var.”
“Benim de aksi çok kötü anılarım var”
Aynı mekanda yaşayan iki kişinin aksi düşüncelerine şaşırmıştı. Nasıl oluyorda aynı mekan birini mutlu, diğerini mutsuz yaşatmıştı.
Kötü anıları olan mı baskın gelmişti. Yoksa ortak çıkar mı baskın gelmişti. Sonuçta ev ortak kararla, kolayca yıkılıyordu.
Genelde kepçesiyle yıktıklarına bakmazdı. Çünkü umursamıyordu. Bazen içinden ya yıktıklarım, kazdıklarım içinde değerli bir şey var mı diye merak ederdi.
Ama duvarın dili öyle demiyordu. Taşlar şimdiki ölçümle bir kilometre ötedeki dere yamaçlarından , kah eşekle kah sırtla yokuş yukarı taşınmıştı. Toprak için yine bir kilometre öteden kazmalarla kazılmış, eşekler ve yedek insan gücüyle taşınmıştı. Aşağı nehirden kova testilerle su taşınarak harç yapılmıştı.
Taşlar itinayla kırılmış, duvar sabırla örülmüştü. Bu duvarın elbette bir tarihi vardı. Ama duvar anıları da yıkıyordu
Ve elbette yeniden yapılacaktı. Ama makineli, ama teknolojili, az anılı, heyecansız ve hızlıca yapılacaktı. Daha az insanın emeği olacaktı, daha az anı birikecekti
Kepçe duvarı indirirken, adam desenli uzun bir şeyle karşılaştı. Dikkatlice baktı. Bu kocaman bir yılana benziyordu. Titremeye başladı. Ve titrek elleriyle kepçeyi uzaklaştırmaya çalıştı. Ama yapamadı. Üstüne bir korku çöktü. Kapıyı açıp kaçmaya çalışınca yıkılan duvarın içine düştü. Birden kendini kaybediverdi.
Evin karşı tarafındaki kayanın altında desenli elbisenin sahibi her şeyi burnuyla aldığı güçlü koku ile takip ediyordu. Çıkıp enkaza düşen insanoğluna sarılmak, derdini anlatmak istiyordu. Ama bu tehlikeli olacaktı. Etrafta başka insanlar da olabilirdi. Vazgeçti, belki duyar diye adama seslendi.
“Bir evi yıkmaktan, ağaçların kökünü kaldırmaktan, yuvalarımızı yıkmaktan korkmayan sen zararsız elbisemden ne çok korktun. Sana türdeşlerinden daha az zarar verebileceğimden emin olabilirsin. Benden korkuyor, titriyorsun. Ama yalancıdan korkmuyor, onunla bir hayat kuruyorsun. Vicdanın onca kötülüğü sindirmiş ve onca tehlikeye göğüs germişken, bir elbisemden korkuyorsun. O yıktığınız duvarda anılarım var. Sen evimi yıkıyorsun. Şimdi yanına gelip uyandırsam, sarılsam, derdimi anlatsam belki gerçekten öleceksin. Ben senin gibileri yüzünden bu yazı aç ve susuz geçirsem de gelmeyeceğim. Ama rüyalarına girmeyi bana çok görme ve her daim vicdanın sesini dinle.”