Veysi Ülgen yazdı | Bir ‘kaybetme tesellisine’ alışmaya çalışıyordu

Veysi Ülgen yazdı | Bir ‘kaybetme tesellisine’ alışmaya çalışıyordu

Dışarıda sıcak geçen kışın adı konulmamış alışılmadık bir soğuğuyla karşılaşmıştı. Yine son günlerde adı konulmamış bir salgına yakalanmıştı.

Ama adı konulmuş bir buluşma için yolculuğa çıkması gerekiyordu.

Evet, bir yandan gitmek istiyordu. Yaşadığı yerden uzaklaşma ihtiyacı vardı. Bir yandan da uzaklaşmama hissiyle vazgeçmek istiyordu.

Bu iki his çatışması içinde, sonunda bileti alınan uçağa doğru yol almaya koyuldu.

Sıkıca giyinmek istiyordu. Kışlık elbiseleri içinde hiç giymediği, daha etiketini çıkarmadığı bordo atkısı gözüne çarptı. Aylar önce mağazada ‘ size çok yakışacak’ diyen tezgahlar emekçi kızın sıcakkanlı tavsiyesi üzerine almıştı. Onu da boynuna sardı.

Uçağı kaçırma endişesiyle çok hızlı davrandı. Güvenlikten geçerken boynunda o bordo atkı vardı. Onu da çıkardı. Kutulara koyup aradan geçti. Sonra hızlıca elbiselerini koyduğu kutuyu aldı. Masaya koyup giydi. Yine hızlıca biletini almaya gitti. Çünkü şarjı bitmişti. Telefondan bilet kare kodunu okutamazdı.

Ardından bir ses duydu.

“Bu bere sizin galiba!”

Teşekkür edip aldı. Başka bir şeyini de unutma ihtimali aklına gelmedi. Biletini de aldı. İkinci kontrolden de geçti. Maalesef uçak yirmibeş dakika rötarlı uçacaktı. Bu kadar hızlı davranması beyhude bir çaba olmuştu. Orada küçük bir kafede oturdu. Telefonu hemen şarja taktı. Açılır açılmaz haberleri okumaya başladı. Gazetelerde gezinirken bir haber dikkatini çekti. Kızını bir zaman önce kaybeden bir baba, “Zamanla geçer diyorlar. Ama geçmiyor.” diyordu.

O anda kaybetmek duygusu uyanıverdi. Bir anda bordo atkısının olmadığını fark etti. Hızlıca son güvenliğe geldi. O anda ismi anons ediliyordu.

“ Rica etsem ilk güvenliği telefonla arayabilir misiniz. Orada bordo bir atkı unutulmuş mu?”

Oradaysa bulunacağına inanıyordu. Çünkü orada bırakmıştı. Güvenlikçi telefonla oradakilere sorup döndü.

“Hayır, orada unutulan bir bordo atkı yok“

Güvenliği geçip kendi bakmayı düşündü. Nerdeyse kırık dakika geçmişti. Böylece uçağı kesinlikle kaçıracaktı. Atkıyı bulamama ihtimali de vardı.

Önce aylar önce mağazada ‘ size çok yakışacak’ diye tavsiye eden tezgahlar kızın bakışlarıyla karşılaştı. Ona çok üzüldüğünü hissetti.

Sonra ‘Bu benim hatam. Bugüne kadar kaybettiklerime sayayım.’ diyerek uçağa yöneldi.

Gerçekten bugüne kadar onca maddi ve manevi kaybın yanında bir atkının esamesi olmazdı.

Ama tüm mesele haberde geçen o babanın kaybetme duygusuyla ilgili hisleriydi. Ve de mesele kaybedilen bir bordo atkıdan daha ötedeydi.

Mesele kaybettiklerimize alışma meselesiydi.

O baba, kızını doğal bir ölümle kaybetmişti. Kendisi de kişisel dalgınlığından atkısını kaybetmişti.

Birde zorla kaybettirilen ve zorla alınanları düşündü.

Ve fazlasıyla incindi.

Ve de fazlasıyla öfkelendi.

Aslında kaybedilen ve kaybettirilen sonrası öğretilen ‘zamanla geçer’ tesellisi sadece bir ‘çaresizliğe’ alışmaktı.

Belki kendisini toplumsal öğretiye uyup unutmaya, alışmaya zorlamalıydı.

Belki de ‘insan sahip olduğu her şeyini gözü gibi korumalı, kaybetmemeli ve kaybettirmemeli‘ diye, bir Cumartesi günü kayıp yakınlarına selamla yolculuğuna devam etti.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Yazarlar Haberleri