Ve sonunda meşe çalılıkların içinde suya koşarken vurdular beni. Evet, susamıştım ve derede az kalan suyu içmeyi arzuluyordum.
Benim de o derede kurumakta olan içmeye hakkım vardı.
Ben de o derelerin, çalılıkların, ağaçların, çiçeklerin, tepelerin, otların, havanın, güneşin ve toprağın canlısıydım
Sadece bir yudum içip keçilerime yetişecektim.
Beni vurdular!
Elbette bir gün ölecektim. Ama böyle öldürülmeyi istemezdim. Şimdi doğal olmadan öldürülen canlıları daha iyi anlıyorum. Hatta beni vuran insan türüne ait faili meçhulleri ve kayıpları da çok iyi anlıyorum.
Beni vuran insanları iyi tanıyorum. Fırsatçılıklarını, acımasızlıklarını, yalanlarını biliyorum. Ama onları anlatacak dilim yok.
Hem ben artık sadece bir ölüyüm. Şu dünyada birçokları gibi bir kurşunluk ömrüm varmış. Kendimi boşu boşuna özgür sanmışım.
Beni vurdular!
Evim tepenin diğer tarafında. Oraya yetişemedim. Beni gerçekten seven yamalı elbiseli, yırtık ayakkabılı, benim gibi yarı aç çocukları çok özleyeceğim.
Tepede ikinci evim vardı. Onları da çok çok özleyeceğim. O tepede kurulu masada yemek yerlerken, sohbet ederlerken, yazı yazarlarken, kitap okurlarken, hararetli tartışırlarken, müzik dinlerken, beride onları yarı uyanık gözlerle izleyişimi özleyeceğim.
Beni vurdular!
Vurulurken son bir defa oraya baktım. Her hafta bana yiyecek getiren adamın silueti görünüverdi. Onu sadece bana et getirdi diye sevmedim. Beni anlıyordu. Onunla karşılaşmadan önce hep açtım. Ailem yoksuldu. Günlerce aç geziyordum. Çünkü onlar da açtı, yoksuldu. Çıplak ayaklarıyla çocuklar benimle aç açına yarışırdı.
Şanslıydım. İki evim vardı. Ve beni çok seviyorlardı. Ve hepsi beni çok seviyordu.
Beni sevmeyenler mi öldürdü? Kimler beni sevmiyordu? Neden sevmiyorlardı? Kime ne zararım vardı? Ben sadece keçilerimle gezen bir köpektim. Sadece sevmedikleri için mi vurdular?
Beni vurdular!
Bir sıcak yaz akşamı vurdular. Keçilerimi takip ediyordum. Dereden et kokusu geliyordu. Her zamanki gibi açtım. İkinci evimin sahibi çoktandır yoktu. Gözlerim yollardaydı. Her gelişinde heyecanlanırdım. Gelmesine bir kaç gün vardı.
Belki et kokusu bir tuzaktı. Açlıktan fazlası çok susuzdum. İnsanlar habire ağaçlar kesiyordu. Ve sular kayboluyordu. Koca gölgeli ağaçları kesiyorlardı. Neden kesiyorlardı, anlamıyordum.
Her yerde doğanın soyunu tüketen, biz canlıları aç ve susuz bırakan insana ait makinalar zafer sarhoşluğuyla gezecekler.
Beni vurdular!
Çalılıkların gölgesi yetmiyor. İnsanlar ağaçlara neden düşmandı. Onlardan ne istiyorlardı.
Vurulmadan önce çalılıkların gölgelerine sığınmak zorundaydım. Biliyordum o çalılıklar da bir kaç gün sonra o makinalar kaldıracaktı. İnsanlar bomboş toprak parçasına sevineceklerdi. Hem de cansız toprağa sevineceklerdi. Üzerlerinde beton binalar yapacaklardı.
Beni vurdular!
Şu kısacık ömrümde çok ağaç kıyımına tanık oldum. İnsanlar toprağa sürekli beton döküyor. Toprak solucanları sürekli ölüyor. Ve sürekli çeşmeler kuruyor.
Beni vurdular!
Belki kurşunun adresi başkaydı. Belki de birbirlerine benim üzerimden mesaj veriyorlardı. Evet, hissediyordum ki komşu insanlar birbirini sevmiyordu. Neden sevmiyordu, anlamıyordum. Biliyorum, insanlar kendi çıkarı için beni vurdular. Benim cesedim üzerinden birbirlerine mesaj verdiler. Ve biliyorum insanlar çıkar için birbirlerini de vururlar. Umurumda değildi. Ben sadece her gün biraz daha talan edilen doğanın bir parçasıydım.
Beni vurdular!
Şimdi güneşte cesedim çürüyor. Beni sevenler neden yanıma gelmiyor. Yoksa böyle görmek istemiyorlar mı? Ya da cinayeti mi çözmeye çalışıyorlar? Hangi adaletle yapacaklar.
Biliyorum kimse gelmeyecek. Çünkü kimliğim yok. Ben sadece bu coğrafyaya ait bir köpeğim. Onların kimliğine de ihtiyacım yok. Ama onlara ait bir kimliğim olmadığı için katilimi bulmaya çalışmayacaklar.
Beni vurdular!
Ve biliyorum beni unutacaklar. Başka bir köpek alacaklar. Onunla oynayacaklar. Keçileri ona emanet edecekler. Umarım benim kaderimi yaşamaz.
Belki uğruna vurulduğum insanlar beni vuranlarla çıkar anlaşması yapacaklar.
Belki de anlaşmayacaklar başka bir canlıyı daha vuracaklar. Ve belki de birbirlerini vuracaklar.
Beni sıcak bir Ağustos günü su içmeye giderken vurdular.
Acımasızdılar.
Vicdansızdılar.
Ama ait olduğum doğada toprağa karışacak ve doğanın adaletini bekleyeceğim.
Artık onlar pusularıyla, kokularıyla, çirkinlikleriyle, yalanlarıyla ve ruhsuz bir doğa ile baş başalar.