Tevekkül, “bir kimsenin kendini Allah’a teslim etmesi, rızkında ve işlerinde Allah’ı kefil bilip sadece O’na güvenmesi” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu bakışla insanın mal biriktirmesi veya sebeplere başvurması tevekküle aykırı gibi görünse de aslında kalbin Allah’a bağlılığı bütün dünya metaıyla arasında bir perdedir.
Tevekkül etmek “armut piş, ağzıma düş” diye düşünmek değildir. Tevekkülün tembellik olduğunu sanmak büyük bir yanılgıdır.
Aliimran 159 “…İş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.”
Bu ayet-i kerimeden tevekkülün aşamalarını öğreniyoruz. Evvela bilelim ki iman edenler Allah’a tevekkül etmekle sorumludur. Allah tevekkül edenleri sever. Bir karar vermeden, bir işe tevessül etmeden, girişimde bulunmadan önce istişare emrediliyor yukarıdaki ayette. Ayetteki hareket aşamaları; “Düşün, istişare et, karar ver, Allah’a güven” şeklinde formüle edilmiştir. Dikkat edecek olursak tevekkül etmeden önce istişare edilmesi, etrafındaki kimselere danışılması, istişareden ve karar verdikten sonra yapılacak işe azmedilmesi sonucunun Allah’a bırakılması istenmektedir.
Burada hem kalbin hem azaların faaliyeti söz konusudur. Kalp ile Allah’a teslim olunur, azalarla da sebeplere tevessül edilir. Kalp manevi, azalar maddi sahadaki vazifelerini yerine getirir. Tevekkül etmek, insan psikolojisini rahatlatır. Kendini suçlamaz, sebepler âleminde elinden geleni yapmıştır. Allah sonucu kulun isteği yönünde takdir eder veya istediği, azmettiği şey yerine gelmese de kul, sonucun Rabbinden olduğunu bildiği için içi huzurludur. Kendisi hakkında “hayırlı olan” gerçekleşmiştir. Kişinin Rabbine bu teslimiyeti bile yeterlidir.
Örneğin; bir çiftçi ekin eker, sulama, gübreleme, zarar verecek faktörlerden korumaya kadar bütün vazifelerini yerine getirir. “Ekin ektim sonucunu Rabbime havale ettim” demez. Hasat vaktinin sonuna kadar daima uğraşır, elinden geldiğince ekini tehlikelerden korur, gerekli her şartı hesaplar ve çabalar. Çünkü ona düşen gücü yettiğince sebepleri bir araya getirmekte sebat etmek, Allah’a iltica edip akıbetin hayrı için yalvarmak ve ilerisini Allah’a bırakmaktır.
Rahman Sûresi 29 “Göklerde ve yerde bulunanların hepsi O’ndan ister (O’na muhtaçtır). O her an yaratma halindedir.” Ne muazzam bir yaratıcımız vardır ki ;her an akışı başka yöne çevirebilecek bir güçtedir. O’nun kulu olmak, yardımı yalnızca O’ndan istemek en büyük özgürlük, en güvenli liman, en korunaklı sığınaktır.
Tevekkül, güvenmektir. Hareketsizlik değildir. Gücü yettiğince, son aşamaya kadar ümit etmek ve çabalamaktır. Maddi sebepler yerine getirildikten sonra da duayla iltica etmek, akıbetin Allah’ın elinde olduğuna inanmaktır.
“Her çabanın nasibine düşen, yalnızca Allah’ın takdir ettiği kadardır.”