Kültürümüzde ağır bir hakaret sayılan bu sözün gerçek manasıyla, kullanılan manasının ilgisi aşikar elbette. Yahudi ismi, Hz. Yakub’un on iki oğlundan en büyüğü olan veya dördüncü oğlu Yehuza’ya nisbetle devam eden kabile ismi olduğu rivayet edilir.
Bir kişinin yahudi sayılması için yahudi anneden doğması veya yahudi dinine geçmesi gerekmektedir. Rabbânî Yahudiliğe göre yahudi anneden doğan çocuk, babası yahudi olmasa da yahudi kabul edilmekte, yahudi olmayan bir anneden doğan çocuğun ise babası yahudi olsa bile Yahudiliğe geçiş yapması gerekmektedir.(Dia-Yahudi Maddesi)
İnsanlık ailesinde üstün ırk olma, seçilmişlik inancı nereden gelir? Yahudiler bu inanca o kadar tutkuyla bağlıdırlar ki ırkçı duyguları dini inançlarının önüne geçmiştir. Kaynağını tahrif ettikleri kutsal metinlere dayandırdıkları bu inançları yüzünden yeryüzünde fesat çıkarmaktadırlar. Onlar bu duygularıyla imtihan olurken, dünya da onlarla imtihan olmaktadır.
Irkçı duygular her ne kadar modern insandan uzak, kabile halinde yaşanılan cahiliye devirlerine ait ilkel duygulardan kabul edilse de, günümüzdeki tezahürleri aşikârdır. Bazen küçük ölçekte şahitlik etsek de küresel anlamda bu üstünlük yarışına İsrail’liler öncülük etmektedir.
Seçilmiş ırkın bastığı topraklar da yeryüzündeki hiçbir toprağa benzemez. Hem kendileri kutsal hem yaşadıkları topraklar kutsaldır. Arap atasözünde “şerefü’l mekani bi’l mekin”, “mekanların şerefli oluşu, orada yaşayanların şerefindendir” denilse de inançlarına göre “Arz-ı Mev‘ûd” olarak tabir edilen Nil ve Fırat arasındaki kutsal topraklar Hz. İbrâhim, Hz. İshak, Hz. Ya‘kūb ve Hz. Mûsâ’ya ve onların zürriyetlerine ebedi mülk ve miras olarak verilmiştir. Onlara göre yeryüzündeki Kudüs, göklerdeki semavi Kudüs’ün izdüşümüdür. Bu yüzden Kudüs ve mâbed bölgesi semavi Kudüs’e açılan kapıdır.
Kur’an-ı Kerim’de “Arz-ı Mev’ud” tabiri geçmez “Arz-ı Mukaddes”ten bahsedilir. Firavunların baskısı altında yaşayan İsrâiloğulları Mısır’dan çıkıp Hz. Musa’yla mukaddes kılınan bir yere giderler; Hz. Musa “Ey kavmim! Allah’ın sizin için yazmış olduğu arz-ı mukaddese giriniz ve arkanıza dönmeyiniz; sonra hüsrana uğrayanlardan olursunuz” demiştir. (Maide Suresi 21). Fakat İsrâiloğulları oraya girmek istememişler, bunun üzerine arz-ı mukaddes onlara kırk yıl haram kılınmıştır. (Maide Suresi 22-26) Bu mukaddes toprakların iyi insanların, salih kulların olacağı müjdesi yine ayetle sabittir: “Andolsun zikirden sonra Zebûr’da da, “Arz, salih kullarıma kalacaktır” diye yazmıştık.” (Enbiya Suresi 105)
Yaşanan zulmün, katliamların, soykırımın seyircisi olmanın da canımızı yaktığı şu günlerde Gazzeli, Filistinli kardeşlerimize Allah’tan yardım istesek de yüreğimize bu ayet su serpiyor. Bir gün o mübarek topraklar salih kulların olacaktır. O salih kullar bugün kanlarıyla yerlere ve göklere destan yazıyor. Kerbela’da İmam Hüseyin ve ashabının yaptığı gibi. Sünnetullah hikmetiyle tezahür ediyor. Zahmet ve rahmet bir arada, zorluk ve kolaylık bir arada, Rabbimizin Celal ve Cemal sıfatları bir arada tecelli ediyor.