"Ümmet" ve "ümm" kelimesi aynı kökten gelir. "Ümm" anne demektir, "ümmet" ise bir Peygambere bağlı topluluk anlamında kullanılır. İkisinin anlam benzerliğini şöyle bir örnekle tarif edebiliriz. Bir annenin çocuklarını birbirinden ayırt etmemesi, birlik ve beraberlik içinde olmaları, bir bütünün tek parçası olması gibi ümmet de bir birinden ayrılmaz değerlerle yek vücuttur. Çünkü aynı peygamberin rehberliğinde aynı değerlerle birbirine bağlı topluluktur.
Bakara Sûresi 213 "İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberleri gönderdi; onlar aracılığı ile anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hüküm vermek için gerçeği içeren kitabı indirdi. Ancak kendilerine apaçık gerçekler geldikten sonra aralarındaki kıskançlık yüzünden, o kitap hakkında anlaşmazlığa düşenler de onun kendilerine verildiği kimselerden başkası değildi. Sonra Allah onların, üzerinde ayrılığa düştükleri gerçeği, kendi izniyle müminlerin bulmasını sağladı. Allah dilediğini doğru yola iletir."
Her insan kendi düşüncesini beğenir, içinde bulunduğu topluluğu beğenir. Dini, ideolojisi, cemaati, tarikati, vakfı, derneği... gibi. En doğru yolda olan kendi topluluğudur. Kendisi dışındaki bütün grupları dışlar ve ötekileştirir. Bu davranış ilkeldir ve ümmet ruhunun parçalayıcısıdır. Unutmamalıyız ki İslam bütünlüğü, modernizm parçalanmayı esas alır. İnsanların renkleri, ırkları, dinleri ve dillerinin farklılığı bir zenginliktir. Ayetin ifadesiyle (Hucurat-13) Allah katında en değerli olmak, O'na itaatsizlikten en fazla sakınmakla gerçekleşir.
Dışlayıcı olmak, “rahmeten lil alemin olarak gönderilmiş Peygamber'in ümmeti” liyakatini yitirmektir. Çünkü O'nun rehberliğinde olmak kendine, insanlığa ve kainattaki bütün varlıklara sevgi ve merhametle muamele etmeyi gerektirir.
"İman etmeden cennete giremezsiniz ve birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız." (Buhari,iman,13)
Sevmek, hem hayatın hem dinin anahtarıdır. İhtilaflar üzerinde tartışmak sayılı nefesleri boşa tüketmektir. Üstelik İslam düşmanları karşısında zayıf düşmek, birlik ve beraberlikten yoksun kalarak güç kaybetmektir.
Enfal Sûresi 46. Ayet bunu çok güzel özetlemektedir: "Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir."
Müslümanlar kardeşlik bilincini yaşamayı başarabilirlerse birçok sorun kendiliğinden çözülür. Müslüman toplum, dünyanın en güçlü ümmeti olur.
Modern zihniyetlerin aksine insan toplumdan, tabiattan ve Rabbinden kopmamalıdır. Müslüman kainattaki bütün varlıklarla bağ kuran, ifsad etmeyen, hakkı ve adaleti ikame eden, iyiliği yayan kötülüğü engelleyen insaflı, mutedil şahsiyettir. İslam ümmeti de bu faziletli şahsiyetlerin bir araya gelerek oluşturduğu güvenle, sadakatle ve adaletle birbirine bağlı yüce değerlerden beslenen bir toplumdur.
(Âliimran Sûresi 8,9)
"Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma, bize tarafından bir rahmet bağışla. Hiç kuşku yok, lütfu bol olan yalnız sensin.
Rabbimiz! Muhakkak sen insanları geleceğinde asla şüphe olmayan bir günde toplayacaksın. Şüphesiz Allah sözünden dönmez."
İslam ümmetinin yek vücut olduğu, kanayan yaralarını beraberce sardığı, Rabbiyle bağları kuvvetli, düşmanlarına fırsat vermeyen, tuzaklarına düşmeyen, cesaretli ve adaletli halini görmek duasıyla…