İlk vahiyden sonra -bazı kaynaklara göre Müddessir sûresinin 1-3. âyetleri nâzil olunca- Hz. Cebrâil, Hz. Peygamber’i Mekke’nin yakınlarındaki bir vadiye götürmüş, orada fışkıran su ile O’na (s.a.s) abdest almayı göstermiş, ardından da namaz kıldırmıştır. Hz. Peygamber (s.a.s) sevinçli bir şekilde eve gelmiş, Hz. Hatice’yi oraya götürmüş ve aynı şekilde onunla birlikte abdest alıp iki rek‘at namaz kılmışlardır. Üç yıl kadar süren gizli davet ve daha sonraki açık davet döneminde Resûl-i Ekrem evinde, ıssız dağ eteklerinde, öğle tenhalığı sırasında Harem’de namaz kılmıştır. Zaman zaman Hz. Ali’yi de yanına alarak Mekke dışındaki vadilerde akşam namazını kıldığı ve hava karardıktan sonra döndüğü nakledilir.
Namaz bedensel yeme-içme ihtiyacı gibi ruhun gıdası hükmündedir. İnsanlığın var oluşundan beri var olmuştur. Bugünkü şekliyle olmasa da bütün peygamberlerin namaz kıldığı bildirilmiştir. Hz. Âdem, Nûh ve İbrâhim’den sonra namazı terkeden nesillerin geleceği (Meryem 19/59), Hz. Zekeriyyâ’nın namaz kıldığı (Âl-i İmrân 3/39), Hz. Îsâ’nın beşikteki mûcizevî konuşmasında namaz vecîbesine atıfta bulunduğu (Meryem 19/31), Hz. İbrâhim’in yanı sıra Lût, İshak ve Ya‘kūb’a namaz emrinin vahyedildiği (el-Enbiyâ 21/73), Hz. İsmâil’in halkına/ailesine namazı emrettiği (Meryem 19/55), Hz. Lokman’ın oğluna namazı hakkıyla kılmasını öğütlediği (Lokmân 31/17), Hz. İbrâhim’in namazı yalnız Allah rızâsı için kıldığını söylediği (el-En‘âm 6/162), kendisini ve neslini namazı dosdoğru kılan kullarından eylemesi için dua ettiği (İbrâhîm 14/40), Hz. Mûsâ’ya Allah’ı anmak üzere namaz kılmasının emredildiği (Tâhâ 20/14) ifade edilmekte, Allah’ın İsrâiloğulları’ndan yerine getirme sözü aldığı görevler arasında namazın da yer aldığı görülmektedir. (el-Bakara 2/83; el-Mâide 5/12). Ashâb-ı Kehf kıssası anlatılırken mescid kelimesinin zikredilmesinden (el-Kehf 18/21) o dönemde namaz ibadetinin var olduğunu anlaşılır. (Dia-Namaz Maddesi)
Namaz imandan sonra zikredilen ilk ibadettir. “İman eden kullarıma söyle: Alım satımın bulunmadığı, dostluğun fayda vermediği o gün gelmeden önce namazlarını dosdoğru kılsınlar, onlara verdiğimiz rızıklardan Allah rızâsı için gizli ve açık harcasınlar.” (İbrahim Suresi 31) İslam beş şey üzerine bina edilmiştir hadisinde de kelime-i şehadetten sonra namazın ikame edilmesinden bahsedilir.
Namaz, söz, beden ve kalp ile yapılan bir ibadettir. Günün koşturmacasında insana kul oluşunu ve Rabbi’nin varlığını hatırlatır. “Nereden geldin, nereye gideceksin?” mesajını verir. Namaz kılmayan bir mü’min, iman ederek girdiği kulluk dairesinden uzaklaşır. Ayetin ifadesiyle onu “fahşa ve münkerden” koruyan yegane koruyucusundan mahrum kalır. (Ankebut 45) Oysa ki mü’min bir kul namazla, her seferinde Rabbi’ne adeta şöyle demektedir: “Ben geldim Ey Yüce Rabbim! Ahdime sadık kaldım. Dünya işleriyle ruhum bulandı, kirlendi, paslandı. Elim, dilim, gözüm, kulağım, kalbim, düşüncelerim, nefsim fıtratından uzaklaştı. Beni arındırman için huzurundayım. Beni başıboş bırakma Ya Rabbi. Rahmetine, lütfuna, keremine ihtiyacım var. Senin çizdiğin yolda yürümeye devam etmek istiyorum. Beni doğru yoldan ayırma, gazaba uğramaktan ve dalalete sapmaktan koru.”
Hz. İbrahim’in güzel duası: “Rabbim! Beni ve soyumdan gelecek olanları namazı devamlı kılanlardan eyle; Rabbimiz, duamı kabul et. Hesap kurulacağı gün beni, anamı, babamı ve müminleri bağışla.” (İbrahim Suresi 40-41. Ayet)