İnsan neslinin ilk kadını, ilk annesi Hz. Havva'yla başlayan yeryüzü serüveninde kadınlar, insanlık tarihi boyunca türlü muamelelere maruz kalmıştır. Yaratılışından gelen naifliği ve zarafeti erkek tabiatının sertliği ve kabalığı karşısında haksız muameleler görmesine sebep olmuş, kimi zaman hiçbir hak ve değere sahip olmadığına kanaat getirilmiştir.
Kadın, bazı anaerkil aile yapısının geçerli olduğu ilkel topluluklarda kutsallaştırılmış, hayatın kaynağı olması, doğurganlığı ve verimliliği sebebiyle ilahlaştırılmış, hatta toprakla olan benzerliği sebebiyle tabiatın sembolü sayılmış, bereket tanrıçası kültü oluşturulmuştur.
Anaerkil aile yapısından ataerkil aileye geçildikten sonra kadınlar toplumdaki saygınlıklarını yitirmiş, vazifelerinin ev işlerine bakmak, çocuk doğurmak ve yetiştirmek, babasının ve kocasının sözünden çıkmamak olduğuna kanaat getirilmiştir.
Kimi öğretilerde kadının şefkat ve merhametine dikkat çekilse de kadınların geveze, açgözlü, kıskanç, kavgacı, güvenilmez ve baştan çıkarıcı olduğu kabulleri, onları ibadetlerinde dahi kadın yaratılmadıkları için şükretmeye kadar götürmektedir.
İslâm'ın inmeye başladığı erkek merkezli cahiliye toplumunda kadın ikinci derecedeydi. Kabile yaşamının hüküm sürdüğü bu topraklarda kadın kabile baskınları ve savaşlarda ganimet malı gibi muamele görüyordu. Hz. Peygamber (s)'in neslinin kız çocuğu Hz. Fatıma üzerinden devam etmesi bile insanlığa mesaj niteliğindedir. İslamiyet’le beraber kadın sosyal, ekonomik ve hukuki anlamda yerleşmiş örfe rağmen bir çok hak kazanmıştır. Kuran'ı Kerim varlık sahnesinde kadını da erkeği de bir kabul eder ve aynı derecede muhatab alır. Fiziksel ve duygusal farklılıkları olsa da hak ve sorumluluklar bağlamında kadın da erkek de aynıdır. (Dia-kadın maddesi)
Hz. Peygamber (s)'in eşsiz ahlakında şekil bulan bu sorumluluklar, kadına itina gösterilmesini, nezaketli davranılmasını ve hukuklarının korunmasını sağlamıştır. Kız çocuklarının geleceğin anneleri olması ve kadını da erkeği de eğiten annelerin toplumu eğitmiş olacağı yönü oldukça önemlidir. Eskilerin deyimiyle "toplumu abad eden de kadındır, berbad eden de kadındır."
Kız çocuklarının, kadınların ihmal edildiği toplumlarda sağlıklı bir toplumsal düzenden bahsedilemez. Ahlaklı, dindar, huzur ve emniyet içinde, gelenek ve göreneklerini yaşatacak bir toplum olmak için, kız çocuklarının eğitimi hayati derecede önem taşımaktadır. Nitekim bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur: “Her kim üç kız çocuğunu veya kız kardeşlerini himâye edip büyütür, güzelce terbiye eder, evlendirir ve onlara lutuf ve iyiliklerini devâm ettirirse, o kimse cennetliktir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 120-121/5147; Tirmizî, Birr, 13/1912; Ahmed, III, 97)
Bir başka hadîs-i şerîfte de Resûlullah (s):“Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyâmet günü o kimseyle ben, şöyle yanyana bulunacağız.” buyurmuş ve parmaklarını bitiştirmiştir. (Müslim, Birr, 149; Tirmizî, Birr, 13/1914)
Kız çocuklarının değer görmediği, kadınların fiziksel, sosyal, psikolojik her türlü şiddete maruz kaldığı milletler, boncukların tespih ipinden kopması gibi darmadağın olmaya mahkûm olur. Huzur ve güven ortamı kaybolur. Kadınlar ve özgürlük söylemleri de yine ailenin parçalanmasına, kadının anne kimliğinin zarar görmesine, fıtratının aksine davranışlar sergilenmesine sebebiyet verir.
“Allah’ım bizi kurtuluş yollarına ulaştır. Bizi karanlıklardan aydınlığa çıkar ve büyük günahların (çirkinliklerin) açığından da gizlisinden de uzaklaştır.”