Dinimizde "Allah için sevmek”, hayattaki amacına, hedefine, varlıkla ilişkisine Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla yön vermektir. O (c.c) seviyorsa sevmek, O (c.c) sevmiyorsa sevmemektir. Tüm mahlûkatı sevmek ve elinden geldiğince herkese iyilik yapmak, merhametli olmaktır. Yunus Emre’nin dediği gibi yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmektir. Bu muhabbet sayesinde Müslüman, bencil olmaktan uzak, içten ve samimi bir şekilde diğer insanlara yardım eder ve onları sever, çünkü Allah’ın yarattığı herkes ve her şey değerlidir.
Şahsi arzular ve menfaatlerin bencillik seviyesine ulaşmaması, toplumsal birliktelik ve ümmet olma ideolojisine sahip olmak için Müslümanın hayatı Rabbi ve Peygamberi tarafından ince ince işlenmiştir adeta.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in “Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi din kardeşi için de sevip arzu etmedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72.) buyruğu, Müslümanın “hep bana” anlayışından uzak, empati duygusuyla hareket eden hassas, duygusal ve merhametli bir şahsiyet inşa eder.
“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.” (Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58) hadisi güzel ahlâkın duygu boyutundan çıkıp eyleme dönüşmesi gerektiğinin işaretidir.
Sevmenin karşıtı sevmemek, nefret etmek İslamî tabirle buğzetmek de yine Allah için olmalıdır. Bir kişiyi veya bir fiili Allah hoşnut olmadığı veya haram gördüğü için reddetmek ve ondan nefret etmek, kişinin Allah'a olan bağlılığını ve takvasını gösterir. Bu da o kimsenin hem doğru bilgiye sahip olmasına hem de doğruyu ve yanlışı ayırt etme yeteneğine bağlıdır.
Furkan Suresi 72. Ayette Rabbimiz iyi kullardan şöyle bahseder: “İyi insanlar boş sözler ve çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler.” Dinine fayda vermeyen sözler ve davranışlar, dünyası için de boş ve faydasızdır. Dolayısıyla ehemmiyet vermeye, ardından gitmeye, varlığı için hasret çekmeye değmez. Bu durum bazen, kişinin sevdiği ve arzuladığı şeylerde gerçekleşebilir. Sevilen bir şey veya bir kimse, kişinin Allah'ın emirlerine uymasını engelliyor veya Allah'ın hoşnut olmadığı bir davranışı teşvik ediyor olabilir. Bu durumda temel kriter devreye girer: Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek.
Allah’ın rızası için vazgeçmesini bilmek, içinde bulunduğu durumu adalet ve merhamet terazisinde tartarak taraf olmak gerekir. Hoşgörüyü elden bırakmadan, dengeli bir mesafe koymak, gücü yettiğince yanlışı bu değerler çerçevesinde düzeltmek yine Müslümanın vazifelerindendir. Yanlışa göz yummak veya o yanlışın devamını sağlayacak davranışlar sergilemek insana sorumluluk getirir. Allah'ın emirlerine aykırı davranan kimsenin davranışlarına sessiz kalmak bir anlamda o davranışların teşvik edilmesidir. Dinimizde hak olanı hakkıyla desteklemek ve yanlış olana karşı çıkmak oldukça önemlidir; çünkü bu, kişinin kendi sorumluluğunu yerine getirmesi ve toplumda adaletin sağlanmasına katkıda bulunması anlamına gelir.
“Allah'ım! Bize hakkı hak olarak göster ve ona tabi olmayı bize nasip eyle! Batılı da batıl olarak göster ve bize ondan gereğince uzak durmayı nasip eyle!"