9-10 yaşlarında bir çocuk ağlar halde ailesini arıyor kefenlenmiş cesetler arasında.
Bir adam ona sesleniyor, gidiyor.
Elleri bellerinde birkaç saniye duruyor cesedin başında, ağlıyor biryandan.
Çömeliyor…
Adam cesedin yüzünü açıyor.
Ağlaması sıklaşıyor, sarılıp yüzünü öpüyor cesedin.
Ağlıyor hala…
Nasıl ağlamasın!
Çocuk yaşta yaşadığı acının tarifinde kelimeler kifayetsiz ne yazık ki.
Yazarken ben de ağlıyorum; “Sana bu acıyı yaşatanlara lanet olsun!” diyor kurumuş dilim dudağım.
…
Binalar yıkılıyor, enkazlarda cesetlerini arıyor insanlar.
Nefsi müdafaa sayıyor katliamın suç ortakları, Avrupa, Amerika.
…
Hala mesafeli yaklaşımlar var.
Susan, sustukça dilsiz şeytana dönüşenler var.
Ahh insanlık, ah vicdan, ah ahlak…
Neredesiniz?
Gıda yardımı diyor biri, tıbbi yardım, insani ihtiyaçlar diyorlar sonra.
Müslüman ülkeler müdahili olmadan sessizliğe gömülmüş.
Susarak, seçilmiş cümlelerle sert kınamalar yapılıyor.
Yetmiyor kınamak, nerede diplomasi.
Müslümanlar sessiz…
Selahadin-i Eyyubi’yi anıyorum.
Kudüs’e yüklenen anlama layık olmayan bir toplu sağırlık, körlük…