.. /Ah bu yollar... Gurbeti mi sılaya bağlar, sılayı mı gurbete...
"Ya sen ey yüreğim ! Neresi gurbetindir senin, neresi sılan?
Yeşeremediğin bir coğrafyada, hasret uzaklardan sadece göz kırparken bir sılan olabilir mi senin? Rengarenk kelebeklere bağlanırsın önce. Bu renkler benimdir dersin, bu kanatlara uçmayı ben öğrettim.
Kabarırsın titrek ve sıcak...
Gün gelir havalanır allı pullu kanatlar engin ufuklara doğru.
İşte o zaman, ayrılığın buruk acısıyla çöküverirsin dirseklerinin aşındırdığı emektar kürsüye; melul mahzun, ama gururlu.
İçinde sevinç vardır o an, içinde acı; kalakalırsın öylece.
Sıcak yazların tenhalığı akar içine, ağustosların vedalı sarılıkları...
İçinde şiirler büyür, ayrılık rengi şiirler...
Fakat kelimeler takılır boğazına.
Bıçak gibi dizelerle sancılanırsın; ama dilin lâl!...
Yollar...
Bıraktığın ucunda ayrılık, yaklaştığın ucunda umutlar vardır.
Yamalı asfaltların üzerinde yuvarlanan tekerlekler, uzaklaştırır seni sıla olmuş gurbetten; sıla olacak gurbete yaklaştırır.
Ayrılık acısı derinden derine yayılırken içinde, gözlerine yeni umutların ışıltısı yerleşir.
Sana Diyarbekir değil, artık "hasretim" diyeceğim, biliyor musun?
…
Xalo'ya Kürdün, Türk Solu aşkını sorduk. Bakın ne dedi:
Biz Kürtler ne civcivler büyütüp tavuk yaptık; gidip başkasının kümesinde yumurtaladılar.