Tohumunu ektiği insanlığın fidesini merak ettiği dalgalanmalarda dağlın yer değiştirip denizleri doldurduğu denizlerin yeşil vadilere dönüştüğü sahneler.
Elleriyle kraterlerin ağzını kapattığı lavların kendi mecrasında kaynamasına izin veren güç kendinden emin yaklaşıyordu.
Henüz yeni çıktığım bu hengâmenin tahribatının boyutunu kestirememişim ki güneşin çıkışına seviniyorum.
Yüreğim aydınlanınca kendimden emin artık bütün sorunlar geride kaldı dediğime değdi mi acaba pelerinlerini giymiş bulutlar arkalarında sakladığı şimşekleri üzerimize salıyordu, sonuçlarını kendilerinde sanat malzemesi yapsın diye…
Bunca didişmelerin geldiği noktada insana manzaraların da kitaplar dolusu yazılar ve ansiklopedik bilgilere toplanacak malzeme çok.
İyi güzel de malzeme oluşturmak için savaş çıkarmaya ne hacet ve bu sonuçları kim nasılın cevaplarına ne olacak.
Yıkık şehirlerin neresine duygusal şiir yazılır bilmezdim ama gezince ne diyeceğini şaşırıp dilin konuşmama direnişine geçtiğine tanıklık insanı bitirir.
Kendi içinde kaynayan bir dağın krater olarak nereyi seçeceğine karar verme gibi jest ve mimikleriyle konuşan insanların feryadından kendimi sağır edebilirim ama asla kelimelere kıyamazdım.
Henüz çocukların gözlerindeki yaşların hangi denizlerden süzülüp geldiğini anlatma seansına girişmedim.
Bir akıntıya kapılıp gelmişti ve dalgaları şehirleri yutan cinsinden gövdemi sarmaladı
Kendimi kaybetmeden salımı süzülen yaşlardan aşağıya bıraktım sanki gökyüzünden düşüyormuşum hissi kelimelere sığmıyordu.
Denizlerin, okyanusların dalgalanmaları hangi yüreğe serpiştirildiğinin eleğini başlatmadım.
Başlatırsam insanlığın tümü elek altına düşebilir diye korkumdan tedbirimi elden bırakmak istemedim.
Bunca cereyan eden olaylara sessizlik ve duyarsızlık ne demek
Kapımda beni korumak ve nöbetimi beklemekle görevli ağacın kaç kurşun yediğini anlatmadım.
Her bir dalında açılan gedikleri, yaprakları sonbahar da değil baharda dökme tepkisi her bir yaprağa kaç kurşun düştü acaba.
Oysa en zor günlerin yar ve yandaşıydı ne meyvesinden nede gölgesi ve korumasından mahrum etti.
Havada kalan şiir mısralarımı kimin hanesine yazacağıma karar vermem için kendime seçtiğim kıbleden kan akıyorsa ne diyebilirim
Bazen ben ve şiirlerim yazılarım bu akıntıya kapılıp coğrafya değiştiriyorsa kime neyi nasıl anlatabilirim.
Savaşın çirkin yüzü bu acısı yüksek ve yeterince sesin çıkmadığı için, sesin savaşın sesinden daha düşük kaldığı için acıyı çekmeye devam ediyorsun
Savaşanlar için kanın umut olduğu bir didişme sonrası tablo ve manzaraların ressamı, mimarı kayıp ama sonuç ortada.
Kim savaşı çıkardı, savaşa müsebbip kim ve bundaki amaç ne zaman gerçekleşir sorularına muhatap olmamak için müsebbipler ortadan kaybolur, sorular ise hep havada kalır ve cevapsız kalır.
Bu gün de böyle geçti denilen boşluğu işaret eden imgelerin savaşta karşılığı böyle değil ve savaş boşluğu anlatmaz.
Cana mala ve doğaya kast ediyor, zamanının boş geçirmeyi sevmiyor, bin yılların birikimini yok etmeyi, yok olmaktan kurtulan kırıntılarıyla oynamayı çok seviyor
Bin yılların kültür çabası ve mirası ile oluşan evlerin içine kor olup düşmeyi çok seviyor.
Kayıpların yaşandığı evlerin penceresinden, bacasından hüzün gökyüzünü beslerken üzerimize yıkılmasından korktuğum için.
Anlatımları kolon diye dikiyorum gök kubbe altına, biz kabul etmiyorsak gök kubbe de bizi anlar ümidiyle.
Anlatımlarım birbirimizi daha anlamaya dönük belki de benim gök kubbeye yakarışımdır.
Şehir yıkılmıştı virane duygularıyla birlikte, birde gök kubbenin yıkıntıları altında kalmayı kaldıramaz bu yürek birde yüreğim küsmesin bana.
Bunca ümitlerle beslediğim duygularım terk ederse beni artık yorgun gövdem onlarında peşine düşemem.
Verilen görevden kaçılmayacağı inancıyla hareket eden duygularım savaş sonrası var olan tabloyu da görmemezlik edemez. Devam Edecek