Ortadoğu denilen bölgedeki İslam ülkelerinin en büyük sancısı, medeniyeti tümüyle ayakta tutan dinin, belli bir süreçte, siyaset ve devlet adamlarınca toplum hayatından atıla atıla bir köşeye sıkıştırılması, kendi anlayışlarına göre sadece ibadet kavramına hapsedilmesi ve dinin uygulama ve etki alanından soyutlanması, bir nevi dinde reform yapılması ve buna uygun bir gömlek biçilmesidir.
Bugün Ortadoğu'da söz sahibi olan artık İslam ülkeleri değil, Amerika Birleşik Devletleri ile Batı dünyasıdır. Suriye'de Baas rejiminin yıkılmasından sonra Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin yıkılışı ve dağılışı ile sınırları çizen İngiltere, sahnenin arkasında durmuş gibi olsa da Amerika Birleşik Devletlerini öne sürüp Ortadoğu'da yeni bir haritanın çizilmesi ve hayata geçirilmesi hayalinin değil, gerçeğinin peşindedir.
Coğrafyanın sesine kulak verdiğimizde, Ortadoğu'nun çizilen yapay sınırlar ile (Sky-Picot) devletlerin biri birinden ayrılması, beraberinde büyük problemler getirmiş ve deyim yerindeyse adeta kaynayan bir kazan haline gelmiştir.
Birinci Dünya Savaşı'ndan olumsuz anlamda ve en çok etkilenen devletlerin biri ve belki de en başta geleni, kuşkusuz Osmanlı devletidir. Savaş sonunda topraklarının büyük kısmını kaybetmiş ve daha sonra yıkılan Osmanlı Devleti'nden geriye kalan birbirinden koparılmış Ortadoğu halkları ve şehirleri kalmıştır. Sınırları, başkaları tarafından çizilen yapay devletçikler, bir türlü huzur ve refaha kavuşamamış, sürekli inanç ve mezhep kavgalarının cereyan ettiği bir alan halinde günümüze kadar gelmiştir.
İslam âlemi için birleşmek, bir araya gelmek, var olmanın tek şartı haline gelse de bu gerçeğe ne yazık ki, çok uzak bir noktadadır. İslam Birliği ideali bir hayal, bir ütopyadır artık. İslam âlemini, bir hayat-memat beklediği halde, o hala acaba Amerika'dan bir fayda gelir mi, acaba İngiliz bana acır mı, acaba Batı dünyası bana yardım eder mi? Gibi boş ve aptalca hayallerle kendini oyalıyor, kendini kandırıyor ve olayların akışına kendisini kaptırmış bulunuyor. Kıyamet gelmeden önce tepesine inecek dünya kıyametinden habersiz, sırf Hakk'a dönmemek için tereddüt pistinde tepiniyor.
İslam âleminin her köşe ve bucağında olup bitenlerin, Batı cinayet ve katliamlarının bütün Müslümanları ilgilendirdiğini, bugün birine yapılanın, yarın öbürüne yapılacağını görmezlikten geliniyor. Biribirine gösterdiği kayıtsızlık ve ilgisizliğin ne büyük bir suç olduğunu bir türlü anlamak istemiyor.
İslam dünyasının içine yuvarlandığı girdaplardan biri ve belki de en büyüğü tefrika ve ayrılıktır. Görünen o ki, Suriye'de İsrail'in güvenliği için ne lazımsa yapılacaktır. Gerekirse güvenli bir bölge için Şam'ın kenar mahallelerine kadar gelinecektir. İslam dünyasının bu apaçık gerçeği göremeyecek kadar uykuda olması ve dirilişten ırak düşmesi, oldukça üzüntü verici bir durumdur.
İslam'da siyaset, yani politika, erdemin pusatlarından biridir. O, araç olmaktan çıkıp amaç olduğu gün, bozuluş, çürüyüş ve yıkılış kurdunun ortaya çıkması kaçınılmazdır. İslam toplumunun yüreğine girmeye yol bulan güvensizlik, kıskançlık, kuşku ve inkâr tohumlarını saçan, onları besleyip büyüten bir gübre ödevini görür adeta. İslam dünyasının en büyük handikaplardan biri ve belki de en önemlisi, baştakilerin yani ülkeleri idare eden idarecilerin, çıkar ve maddi durum ve imkânlarıyla Amerika Birleşik Devletleri ve Batı dünyası ile göbek bağı ile bağlı olmalarıdır. Halkları ise bir şeyler yapmak isteseler dahi Diriliş ve uyanış hareketini başlatacak ne güçleri, ne imkânları ve ne de böyle bir niyetleri vardır.
Kürtlerin Rüyası
Suriye'nin Rojava denilen bölgesinde şu ana kadar Kürtlerin, düzgün bir politik çizgiyi sürdürmekte oldukları bir realite olarak karşımıza çıkmaktadır. Hak ve hakikat için ve gerçek insanlık için savaştıkları gözlenen ve çeşitli kesimlerden oluştuğu bilinen ve Kürtlerin başını çektiği bu grup, hakkı, adaleti, eşitliği ve insanlığın hakiki idealini yok etmeye çalışan zorbaları ortadan kaldırmak, insanları, hürriyetlerine kavuşturmak ve onlarla tam bir dayanışma ruhu içinde ilişki kurmak için akıllı bir politika izledikleri görülmektedir.
Batı dünyası da şimdilik onlara destek vermekte ve en hayati konularda karşılarına çıkan birçok engeli aşmaya çalışan, haydutları tepeleyen şimşekten hızlı bir süvari gibi ilerleyen bu bölge insanına hem bir seyirci ve hem de çıkarları için destekleyici bir politika ve görünüm vermektedir.
Geçmişte yaşanan Irak gerçeği bize şunu göstermektedir ki, Amerika Birleşik Devletleri ve geriye kalan Batı dünyası, hiçbir zaman bağımsız ve bağlantısız bir Kürt devleti kurma niyetinde değildirler.
Irak'ta iki defa anayasa yapıldığı ve her iki seferinde de anayasaya 140. diye madde konulduğu halde, uygulanmasına hiçbir zaman geçilememiş ve izin de verilememiştir. Bu maddeye göre bir ilin (Kerkük’ün) Kürdistan mıntıkasına katılması için iki ilin teklifi ile ve yapılacak oylama sonucunda çoğunluk görüşüne göre bu şehir o bölgeye dahil edilecektir. Bu şehir de Kerkük'ten başkası değildi. Ancak bağımsızlık için Batı dünyası, Irak'a göz kırptığı halde oylamaya bir ay kala bağımsızlık oylamanın durdurulmasını talep etmiştir. Ok yayından çıktığı için Kürdistan'da oylama yapılmış fakat Kürtler, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmuşlardır. Bağımsızlığı kazanalım diye Kerkük şehrini de Araplara terk etmek ve bırakmak zorunda kalmışlardır. Oyun içinde bir oyun oynanmış ve zararlı çıkan da yine Kürtler olmuştur. Aynı senaryo bugün Suriye'nin Rojava bölgesinde sahneye konulmak ve oynanmak isteniyor, samimi ve gerçek anlamda Kürtlere bağımsızlık verilmek istenmediğinden bir türlü sonuç alınamıyor. Bu arada Türkiye'nin iflasa mahkûm dış politikası, hemen devreye giriyor ve olumlu bir sonucun alınması da hiç bir mümkün görünmüyor.
Anlaşılan o ki savaş, barış ilan edilse de savaş Gazze'de sanıldığından daha uzun sürecektir. Suriye'deki iç kargaşa ve savaş, bitmiş gibi bir görünüm verse de bunun hiçbir zaman kalıcı olamayacağı ve geçici hükümetin belli bir noktadan sonra devre dışı kalacağını tahmin etmemek için gerçeklerden uzak kalmak gibi bir anlam ifade ediyor.
Batı dünyasının plan ve projesi, ne tam bağımsız bir Kürdistan ve ne de tam huzura kavuşmuş bir Suriye’ye yöneliktir. Batı dünyası, ancak izin verdiği ve kabul edip yaşama hakkı tanıdığı bir Suriye ve Rojava olacaktır. Son