Rabbimiz, annelerin çocukları üzerindeki etkisini muhteşem bir şekilde dile getirir Kasas Sure’sinde. Özellikle zor zamanlarda, kriz durumlarında, ailenin birbiriyle kenetlenmesinin toplumda nasıl bir yankıya, değişime sebep olacağı Hz. Musa ailesinde muşahhas hale gelir böylece. Bu sure hem hz. Musa’nın annesi hemde hz. Asiye şahsında çocuk doğursun yada doğurmasın, annelik duygusu ve şefkati ile hareket edip nesle sahip çıkan tüm kadınlara çok önemli mesajlar içerir ayrıca.
Bir anne ki en büyük felaketle sınanıyor. Daha yeni dünyaya getirdiği göz bebeğini, bağrına basmaya doyamadan katillerden kaçırmaya çalışan, ne yapacağını bilememe çaresizliği içerisinde onu bir kutuya koyarak nehre salıveren bir anne. “Mûsâ’nın annesine, “Onu emzir, başına bir şey gelmesinden endişe ettiğinde onu nehre bırak. Korkup kaygılanma. Biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız” diye vahyettik.” (Kasas/7)
Bu cümleler, annenin nasıl bir çaresizlikle çırpındığını ama hiç bir zaman teslim olmadığını, umudunu yitirmediğini hissettiriyor insana. Hele de anne kalbiyle okuyunca, günümüz dünyasıyla bağdaştırmak suretiyle tefekkür etmeden ve gözyaşlarına hakim olmadan geçivermek mümkün olmuyor. “Musa'nın anası, gönlü evladının tasasından başka hiçbirşeyle meşgul olmayacak bir halde sabahladı...” (Kasas 10)
Düşünün bir kere, Allah’ın inayetiyle topluma bir bir çocuk armağan ediyorsunuz binbir güçlükle. Ama aynı toplum çocuğunuzu yutan bir canavara dönüşüp evladınızı elinizden almaya çalışıyor. Ağzını açmış bekliyor, onu parçalayıp yutması an meselesi. Bu güç karşısında oldukça zayıf ve çaresizsiniz. Allah’ın yardımını istemekten başka bir gücünüz yok. Anne yüreğiniz her an hata yapmakla karşı karşıya. “...Eğer biz, inancını koruması için kalbine güç vermeseydik, neredeyse durumu açığa vuracaktı.” (Kasas/10)
Kızını, çocuğu takip etmesi için göndermesi, annelerin çocuklarını hiç bir zaman topluma başı boş salıvermemelerini, gözlerinin onların üzerinde olması gerektiğini, ama bunu hissetirmeden büyük bir ustalıkla yapmalarını hatırlatıyor her okuyuşta. “Annesi, Mûsâ’nın kız kardeşine, “Onu takip et” dedi. O da Mûsâ’yı, onlar farkına varmadan uzaktan gözledi.” (Kasas/11)
Yüce Rabbimiz, Musa’nın annesinin şahsında anneliğin kutsallığını, anne yüreğinin nezafetini, letafetini anlatırken aynı zamanda ayetlerin satır aralarında Rahman’ın, bir annenin evladından ötürü üzüntü duymasına razı olmayışı, yada üzülmesine karşı duyarlılığı okunuyor ve yine Yüce Yaratıcının anneliğe, annelere duyduğu saygı... “Ve sonunda onu annesine döndürdük ki, gözü aydın olsun ve üzülmesin...” (Kasas/13)
Bu satırları okuyan annelerin kendini Musa’nın annesi ile özdeşleştireceği ve rabbinden teselli bulacağı mesajlar. Öyle ya her anne Musa’nın annesi ile benzer duygular yaşamıyor mu? Annelik duygusu evrensel değil mi? Annelerin kalbine rahman olan Allah koymadı mı bu duyguları? Bu çağın anneleri olarak biz de o örnek anne ile benzer duygular yaşamıyor muyuz? Biz de evlatlarımızın günümüz canavarları tarafından yutulması korkusu ve endişesi ile sabahlamıyor muyuz? Üsrelik o günün çocuklarının, geçici olan dünya hayatı tehlikede iken bizim evlatlarımızın ahiret hayatı da hedef alınmış durumda. “Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını çeşitli zümrelere bölmüştü. Onlardan bir zümrenin oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakarak güçsüz hale getiriyordu. Çünkü o bozgunculardandı.” (Kasas/4) Yani günümüz canavarları çok daha acımasız, yırtıcı ve tehlikeli.
Nehrin serin sularına bırakılan savunmasız bebeğe geri dönelim. Her an akıntıya kapılabilir, derinliklere gömülebilirdi. Düşünülebilecek en tehlikeli şey olmuştu aslında. Akıntı, düşmanın tam da merkezine götürmüştü yavrucağı. Bırakın annenin evladına kavuşması, onun sağ kurtulması bile mucizeydi o şartlarda.
Akıl, artık bu yavrunun kurtuluş imkanının olmadığını söylese de, o öyle bir güce teslim edilmişti ki, bu güç, düşmanın tam ortasında, o düzeni yerle bir edecek evlatlar yetiştirecekti kahraman anneler eliyle. “Nihayet Firavun ailesi onu yitik çocuk olarak nehirden aldı. Çocuk, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Çünkü Firavun, Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı.” (Kasas/8)
Ne annenin ne de başka birinin onu kurtarmaya da korumaya da gücü, takati yoktu. Beşeri imkanlar düşünüldüğünde bütün güç karşı tarafa aitti. Bu şerait içerisinde anne, yapabileceklerini yapıyor: Allaha güvenmek ve onu takibe almak. İşte annelerin yapabileceği en önemli iki şey...
Kul ne kadar zayıf olursa olsun, kendine düşeni yaparsa, Allah hay hay kendine düşeni yapacaktır.
O halde sadece teselli bulmakla kalmayalım bu ayetlerle. Allah’a ve annelik duygumuza itimat içerisinde, nasıl bir dikkat ve rikkatle çocuklarımızı yetiştireceğimizin işaretlerini okuyup tefekkür ederek, tedbiri elden bırakmadan yürümeye devam edelim.
O günün sarayında, düzeni değiştirecek Musa’ları yetiştiren Allah, bu gün de kendilerini gücün merkezi görüp nesillerimizi zehirleyenleri, zehirlemek istedikleri o nesiller eliyle yok edecektir.