Ekonomiye vurgu yapılan bir dönemde göz ardı edilen en önemli konuyu es geçiyoruz.
Toplumsal çürüme.
Bozuk olanı tamir edersin, kırılanı onarırsın. Peki ya çürüyen ne olacak? Yapabilecek hiç bir şey yok.
Tıpkı akan zaman gibi. Zamanı ve çürüyüp yok olanı geri getiremezsiniz.
İşte yaşadığımız durum bu!
17 yaşında bir çocuğun anne, baba, kardeş ve ninenin olduğu bir aileyi yok etmesi gibi.
Uzağa gitmeye gerek yok geçtiğimiz hafta Urfa’da yeni boşanan anne, iki kızını öldürdükten sonra intihar etti. Konya’da 28 yaşındaki erkek çocuğu, anne, baba ve kardeşini öldürdükten sonra intihar etti.
Adana-Tarsus Emniyet Müdürlüğü’nde görev yapan 43 yaşındaki polis memuru Mehmet Tehci, ailesinden beş kişiyi öldürmesi de hala taze bir acı.
Geçtiğimiz yıl Kasım ayında Bahtiyar Aladağ isimli kişinin eşi, çocuğu ve akrabaları olan yedi kişiyi öldürdükten sonra intihar etmesi bunlar içinde en fazla ölümlü cinayet olarak yakın zamanın toplumsal olayları.
Yine 2024 Elim ayında İstanbul'da İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil'i vahşice öldüren ve ardından da tarihi surlardan atlayarak intihar eden Semih Çelik vakası ise ayrı bir travma.
Tabi ayrı ayrı değerlendirilecek olaylar bunlar.
“Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız o ülkedeki insanların nasıl öldüğüne bakın “ demiş Albert Camus.
Gerçekten Türkiye içten içe sosyo-ekonomik bir çürümüşlüğün içinde debeleniyor.
Gündemde günü birlik yer tutan çiğnenip tükürülen sakız gibi, önemsenmeden geçirilen olaylar olarak kalıyor.
Gündem Suriye, gündem trafik, gündem Kürt sorunu, gündem ekonomi derken; çürüyoruz ve umursamıyoruz.