"İnsan yaşadığı evin, semtin,
hatta şehrin yüzünü taşıyor.
Yoksa insanın bir yüzü yok.
Yaşadığı şehirde neyden yoksunsa
başka şehirlerde onu arıyor..."
Nikolay Gogol
…
Ve Ibn Haldun’a atfedilen “Coğrafya Kaderdir” benzetmesi…
Eksiğiyle fazlasıyla yaşadığımız şehrin üzerimize sinen kokusunu taşırız.
Gogol’un, “İnsanın bir yüzü yok. Yaşadığı şehirde neyden yoksunsa başka şehirlerde onu arıyor..." demesinin anlamındaki arayıştayım.
İşten, eve, okula varıncaya kadar üzerimize sinen bir şiddet sarmalının içindeyiz. Bireysel silahlanma, kent hengamesinin bir rutin aksesuarı olarak taşınıyor.
Güce, ekonomiye endekslenen hukukla oluşturulan bir adalet anlayışı bozulan toplumsal yapıda o kadar bariz sırıtıyor ki iki ucu b.klu değnek gibi…
Tüm bu olumsuzluklar, en başta madden ardından manen kemiriyor toplumu.
Güce endekslenen adalet anlayışı artık o kadar bariz olarak kendini hissediyor ki, kendi halinde bir yaşam mümkün gözükmüyor.
Evde, işte sokakta caddede her an önümüze çıkabilecek bir potansiyelin tehlike sınırlarını artık aşmış haldeyiz.
Ibn Haldun’a atfedilen “Coğrafya Kaderdir” güzellemesi işte tam da bu noktada kendini gösteriyor.
Şiddete bezenmiş şehirlerden kaçış, yağmurdan kaçarken doluya tutulabilecek örneklemelerle dolu.
Kaçsan şehrinden bir diğeri de aynı vukuatlardan muzdarip hal yüzüne çarpıyor.
Gelenin gideni arattığı bir ahval içinde gerisin geri kaçırtacak onca benzerlikle karşılaşıyor insan.
Aşağı sakal, yukarı bıyık… Kaçacak yerin yok.
Ve Gogol’un, “İnsanın bir yüzü yok, yaşadığı şehirde neyden yoksunsa başka şehirlerde onu arıyor" benzetmesindeki ruh halindeyim…
Velhasıl gidecek yerimiz yok. Her yer mutsuzluk kokuyor!