Her mevsim soğuk, her gün ürpertici artık. Yine, yeni ve yeniden sloganıyla Namık Kemal Köprüsü hasadına başlıyoruz ve ürkütmüyoruz vak vakları. Sadece topluyoruz payımıza düşen nadide kozalakları. Dışarıda saat sormaya korkar hale geldiğimiz günleri yaşıyoruz. Üstelik artık ölümü cinsiyet fark etmeksizin ensemizde hissediyoruz. Ne bu his ilahi bir mesaj ne de cinayetlerin cinsiyet fark etmeksizin işlenmesi yorumu kadına işaret ediyor.
Çünkü fikrimce "Allah sıralı ölüm versin" cümlesindeki son halkadır kadın. Anlamadığım şey bu tahammülsüzlük seviyesinin yönetici - halk nezdinde bir karşılık bulmaması. İtibardan tasarruf olmayacağını savunan zat-ı muhterem neden en doğal harcama kalemlerini halkına lüks gibi vurgulayıp küçülmeye gidilmesi gerektiğini söylüyor.
Osmanlıcılık oynamayı bir borç bilip tebasına koskoca on yedi bin iki akçeyle geçinmeyi öğütleyen sultanımız saray masrafları için de yalnızca bir milyar altı yüz sekiz milyon beş yüz kırk sekiz bin kaime harcıyor. Bu bitmek bilmeyen tükürük, sakal ve bıyık üçlemesi vari geçim modellemesi ışığında oyunlu ve opsiyonel organlarımız olduğunu fark ettik. Ayağını kes yorgan için, dişini sık zorluklar için, mideni küçült "sağlıklı" ve "uzun" yaşamak için derken çok fonksiyonlu mutfak robotuna döndük. Tüm bunları nereden biliyorsun diyenlere cevaben; yetenek, donanım ve eğitimin hiçbir şeye yaramadığını bilen, başkentte amca - dayı kombinasyonundan yoksun ve on yedi bin iki lirayla 30 ile 45 gün geçinmeye mahkum bırakılan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Ben ekonomistim. Ben ekonomistim derken ne geldi aklıma? Bölüm geçmek için tüm tuşlara basan yeni yetme oyuncu gibi davrananlara geldi şimdi de sıra. Bir şeyler düzelirse sorgulamaya başlar korkusuyla "Dertler Kitabı Cilt 1/1. Fasikül Din ve Dil" kısmından dil seçeneğini alıp yeniden ısıttılar. Mübarek tarhana gibi. Tarifi hiç değişmiyor. Zamanında "Kürt Açılımı" diye utanılacak bir isimle gündeme gelen ve TRT Kurdi ile devam eden süreçte birçok yazılı eser Kültür Bakanlığı bünyesinde Kürtçeye çevrildi. İlçelerin adı tabelalarda Kürtçe ve Türkçe yazılmaya başlandı. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Zozan'ın Suzan'dan farkı olmadığı anlatıldı. Hatta Ajda Pekkan, Bülent Ersoy ve Sertab Erener'e Kürtçe şarkılar söyletildi. Şimdi ise yeniden 90 model yasaklar silsilesi. Kürtçe şarkı icrası nedeniyle gözaltına alınıp soruşturma açılan açılana. Bu ülkede Z kuşağı diye iğrenç bir ifadeyle adlandırılan gençler Muğlalı derken Muğla'da doğan ya da yaşayan insanlar gibi demonim bir ifade olduğunu varsayıyor.
Önceki kuşağın Muğlalı kelimesini duyarken tüyleri ürperiyor. İsa peygamberin vasfını ve görevini sürdürmek isteyen zihniyetler ülkede bir yerleri tutup bir şeyler deniyor. Ölüler yeniden diriltilmeye çalışılıyor. Kobay değiliz biz, insanız insan. Şeyh uçmuyor ey hemşerim mürit uçuruyor. mesutcokurr@gmail