Kıbrıs Harekatından tam elli yıl sonra bir tohum daha filizlenmeye yüz tutuyor. Üstelik görünüşe göre bu kez ana hatlarıyla "Türkiye Kalıcı Barış Harekatı" adıyla anılması olası. Harekatın şifresi de sol kanattan değil sağ baştan geliyor ve Devlet Bahçeli diyor ki; Apo kürsüye çıksın.
Peki, bu mesaj içerisinde ne barındırıyor? Bu ülkede siyaset başta olmak üzere hiçbir oluşum içerisinde "kalıcı düşmanlık" olgusunu barındırmaz. Sabah sağcı akşam solcu olanlar gibi siyaha beyaz diyenler de çokça görüldü. Başbakan Yardımcılığı görevini yürütürken çeşitli reformlara boyun eğen koalisyon döneminde Öcalan'ın idam cezası ağırlaştırılmış müebbette çevrilmişti. Bu olaydan sekiz yıl sonra partisinin düzenlediği bir mitingde dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a Öcalan'ı asması için sembolik olarak urgan fırlatmıştı. Urgan mevzusunun üzerinden 17 yıl geçti ve bu sefer Abdullah Öcalan'ı DEM partisinin grup toplantısında PKK'ya çağrıda bulunması için konjonktürel bir hamleyle TBMM'ye davet etti. Ama Bahçeli'nin unuttuğu ya da göz ardı ettiği bir şey vardı. PKK, 78 yılının Kasım ayında birkaç kişiyle Lice'nin Fis mahallesinde kurulan yapı olmaktan çıkalı hayli zaman oldu.
Gel deyince gelecek bir şahsiyetten daha fazlası artık. Onlarca ruhu, yüzlerce başı ve bir o kadar da fikri olan bir cendereye dönmüş durumda. Ele avuca sığmayan bu yapıya zıt kutup Bahçeli'nin çağrısı onlarca fikirden birkaçına mantıklı gelse bile çoğunlukta karşılık bulmadı. Ben bu durumun hayretle karşılanmaması gerektiğine inanan kanatta olmayı seçiyorum.
Kürtçe ezgilere bile tahammül edemeyen, bunu beka sorunu gibi gören ve neredeyse cin çıkarma ritüeline döndürülen bu kadar sıradan bir akış bile ülke gündeminin seyrini değiştirmeye yetiyorsa bu çağrının düzenlemelere tabi tutulup yeniden gündeme gelmesi söz konusu olabilir.
O zaman inandırıcılığı şimdiden daha fazla olur ve istenen ölçü de budur.
Dildir, sürçer. Toni ve Coni'nin "silkmeye" çalışma meselesi gibi İmralı'daki değil İmranlı'daki zat da demiş olabilir sayın Bahçeli. Bursa da Sivas da bizimdir gibi bir çıkış yapabilir. Aslında hicvetmek değil niyetim. Aksine bu zemin için şahsen bedel ödemeye hazır bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğumu da belirtmek isterim. Ama çok uzak olmayan bir tarihi de hatırlatmayı borç bilirim. "Kürt sorunu diye birşey yoktur, Kürt kardeşlerimin sorunu vardır" cümlesiyle bir döneme damga vuran iktidar, Cumhur İttifakı olarak bu kez sorunu nerede görecek ve neye bağlayacak diye merak etmiyor değilim. Sıtmaya razı etme çabaları yeniden sonuç vermeye başlarsa yaralı parmaklara şifa yine, neyse siz anladınız. Yoksa bu iş "Kürtler" ve "Kart-Kurt" meselesine dönecek gibi görünüyor. Hadi hayırlısı...
mesutcokurr@gmail.com