Varlığını hissetmediğim kalabalıkların, kafamın içindeki boşluklarında çaldığı davulların sesini, ruhumun derinliklerinden sildiremiyorum.
Bakmak kadar akışa sığan bir durum yok belki de. Görmek ise her bakan gözün harcı değildi. Gördüğünde ki manayı bulmakta usta işi ya da duyguların rengini değiştirmek üstad işi. Ustalar hayat verdiklerini bir süre sonra kaybeder. Her çırak ustalaşınca ustalığını değerlendirmek ister. Ve ustasına veda eder. Ama ustası her zaman için danışmandır. Ve kendisi danışan. Her başı sıkıştığında ustasına danışır.
İnsanlarda çocukken çırak, büyüdükçe kalfa ve nihayetinde onlar da ustalaşır. Ama anne ve babasının gözünde her zaman için birer çırak olarak kalır. Anne baba her zaman danışman ve çocuklarda her zaman için birer danışandır.
*
Yıldızlar altında tiyatro oyunu sahnelendi. Senaryosu bilinmiyor. Tamamen doğaçlama. Ne zaman kim nerde nasıl konuşacak belli değil.
Kim başrol, kim yardımcı oyuncu, kim yedek oyuncu , kim figüran, kim kameraman ve kim yönetmen?
Sahne ne zaman hangi sonla bitecek belirsiz. Filmde kimin kimden önce öleceği, kimin kime kavuşacağı bilinmiyor. Sahneleri önceden bilen, tüm karakterlerin nasıl bir yol izleyeceğini bilen tek kişi Senarist. Ve senaryoyu okuyan bilen de yok.
Yanlış bir sahne de ise tekrarı yok.
Kırdığın her kalp için sahneyi baştan alalım diyecek kimse yok.
Kendi hatanla hayatlarını değiştirdiklerinle yüzleşmeden göçüp gideceksin. Hatamı geri alayım da sorunların önünü keseyim yok.
Üzdüğün biri için yanlış söz kullandım tekrar baştan alalım da yok.
Herkesin bir kere ölme hakkı var. Ölüp ölüp dirilmekte yok.
Ölenin yerine yeni oyuncu almak hiç yok. Gidenler gittiklerinde, geride kalanlara kendi yerlerine birini bırakmadan giderler. Ve kendi yokluklarının da hissedilmesini isterler.
Ve bir daha geri gelmeyeceklerini de bilindiğini de bilirler.
Giden gider, kalanında aklı gidenle gider.
Gidenin başrol olduğu filmin sonu gelmiştir. Ve nihayetinde film bitmiştir.
Ama hayatında yardımcı oyuncu olduğu karakterlerin kendi başrol oldukları oyunlar devam eder.
Herkes kendi hayatının başrol oyuncusudur. Ve başkalarının da yardımcı oyuncusu veya figüranıdır.
*
Şimdi cancağızım aç gözlerini.
Gel dediğim kimse gelmedi gittiği yerden.
Yağan yağmurlarla gökyüzünde buhar oldular. Bulutlarda bekliyor. Her yağan yağmurun damlaları yüzüme düştükçe hüzünleniyor kalbim.
Belki de gidenin ruhuna değmiş öyle yağmıştı diye.
''Kim bilir nerelerde şimdi?'' dediğin her an için, içimde ne feryat figanlar kopuyor?
Ah be cancağızım.
Bir mektubun satırlarını sayıklarken rüyalarımda, şiirler dizelerde çoşarken, sen ile başlayan kelimeler okurun gözünde birer yaş olurken, nasıl kanadı kırık kuşlarla yollarım sana namelerimi?
Harflerin hüzünleriyle kelime olmuşların, cümleye hasret silindiği sayfalar.
Kırık kalemlerle karalanmış sayfalarda nasıl bir hayat çizilebilir ki?
Cancağızım.
Dilek ağaçlarında dilediklerim kadar dilemediklerim gerçekleşti.
Ağaç dallarına astığım umutlarımı yağmur ve karlar altında çürüttüm.
Gelmeyenler gelmedikleri yerde mutlaka mutludur.
Kalanlarda kaldıkları yerde ölümü bekler.
*
Yolcuydum.
Yalın ayak ve yayan.
Ayaklarıma batan dikenler acı vermiyor artık.
Aşamayacak dağlar vardı ve beklemektense yürümeyi tercih etti düşlerim.
Şairin dediği uzun ve ince bir yoldayım.
Ne yollara sığabildim ne de zamana.
Zaman dar ve yol uzun.
Ne yol biter ne de zaman yeter.
Yolun sonu iki metrelik bir çukur.
*
Kullanılmak kitabı çıksa ilk sayfasında ben olurdum.
Yediğimiz kazıklardan odun tepesi olurdu.
Selam verenin gülüşü ya kalbimize battı ya da bedenimize.
Hep mağdur edebiyatı yapmanın da anlamı yok. Herkes kendince haklı.
Haksızlık yapanda kendince haklı .
Ama gerçek Haklı, insan olabilmenin yollarını arayandır.
Ne olursa olsun iyi niyetli olmaktır.
Herkesin haklı olduğu bir hayatta haksızlık sadece bir kelimeden ibarettir.
...
Sevgi ile kalın