Diyarbakır, kelamların, şarkıların, sanatçıların, edebiyatçıların, mütefekkirlerin şehri…
Nabzı hep yüksek atan, sanata, edebiyata, siyasete yön veren bir şehir.
Bu özellikleri şarkılara, romanlara, hikayelere hep konu olmuş, olmaya da devam ediyor.
Aşklarla olduğu kadar acılarla da yoğrulmuş şehrin edebiyat ve müzik alanında konu sıkıntısı yok.
Bir bakarsın Suzan Suzi, bir bakarsın Dİyarbekir malami ne nağmeleri ayrı ayrı hüzünlendirir insanları.
Diyarbakır’ın kültürel zenginliğine dair Diyarbakır hafızasında yer etmiş Celal Güzelses’in “Yaş Destanı”nın ayrı bir önemi var bende.
İnsanın doğuşundan ölümüne yaşadığı fiziki değişimi öyle güzel anlatmış ki yaş biraz kemale erince daha iyi anlıyor insan. Anlayana…
Bir güzel ki on yaşına girince
Gonca güldür henüz açılır
On birinde gonca diye koklarlar
On ikide elma deyip saklarlar
On üçünde cevrü cefa çekerler
On dördünde badem şekere benzer
…
On beşinde güzelliğin çağıdır
On altıda gören aklın dağıtır
On yedide göğsü cennet bağıdır
Uzanır uzanır boyu selviye benzer
…
On sekizde hem artırır zarını
On dokuzda terk eylemiş arını
Yirmisinde gözetir işini kârını
Zincirlerden kopmuş aslana benzer
…
Yirmi beşten sonra bıyıkları burulur
Otuzunda akan sular durulur
Otuz beşte her günahları sorulur
Yalana karışmış irfana benzer
…
Kırk yaşında belleri bükülür bağlar
Kırk beşinde günahlarına ağlar
Ellisinde insanlara bel bağlar
Dağ başına çökmüş dumana benzer
…
Elli beşte sızı iner dizine
Altmışında duman çöker gözüne
Altmış beşte hiç bakılmaz yüzüne
Ahireti gözetir süphana benzer
…
Altmış beşten sonra beller bükülür
Bütün damarlardan kanlar çekilir
Gel gel diye toprak çağırır
Şimdi geldi geçti yalana benzer