Diyarbakır’ın o kadar çok sorunu var ki hangi birinden başlayacağımı bilmiyorum.
Sorun gibi durmayan ama büyük sorun olan bir şeyden bahsedeceğim.
Caddelerde, sokaklarda atık toplayıcıları dikkatiniz çekmiştir eminim.
Bunların çoğu kadınlardan oluşuyor.
Her bir kadın yanında en az (daha yürüyemeyen bebekler dahil) 3-4 çocuk ile dolaşıp atık topluyorlar.
Yürüyecek durumda olmayan küçük çocuklar iki tekerlekli araçların arkasındaki içi atıklarla dolu o çuvalların içinde yanlarında taşıyorlar.
Bir kere çocukların böylesine kötü bir o kadarda kirli ortamda bulunması sakıncalı.
İkincisi, karda kışta, sıcakta fark etmeksizin hep annelerinin yanlarında.
Burada iki şey dikkatimi çekiyor.
Birincisi yanlarında hiç erkek yok. Kadınların yaşları çok küçük. En fazla yirmili yaşlarda ve en az 3-4 çocukları var.
Çocukların yaşları birbirilerine o kadar yakın ki 1 yıldan biraz fazla arayla dünyaya gelmiş gibi duruyorlar.
Üstleri başları, yüzleri doğal olarak kirden gözükmüyor. Ellerine tutuşturulan bir parça ekmek, bazen sağda solda dışarıda kalmış yemek atıklarından besleniyorlar.
Birincisi nasıl bir akıldır ki henüz çocuk yaşta evlendirilen çocuklar, yaşları yirmilere henüz gelmişken 3-4 çocuk sahibi oluyor?
Kadınlar, yine en ağır işlerin altında eziliyorlar.
Bir yandan annelik, bir yandan yaşları küçük çocuklarla beraber çalışmak zorunda bırakılıyorlar.
Baktığımızda bu şekilde yaşamını sürdüren kahır ekseriyeti Arapça konuşuyor ve ne hikmetse yanlarında eşleri (erkek) yok.
Erkekleri ne iş yapar ya da çalışıyor mu bilmiyorum.
Nasıl bir anlayıştır? Anlamış değilim.
Bizim kırsal anlayışımıza yakın bir çocuk doğurma hevesi ve onun üzerinden güçlenme çabası mı? O da ayrı bir muamma.
Gelelim bu durum asıl oluşmasındaki devlet mantığına:
Devletin Suriyeli mülteci anlayışı “saldım çayıra mevlam kayıra” mantığıyla yürütülüyor.
Bir nevi su akar yatağını bulur anlayışı.
Bir savaşın müdahilliğinin Türkiye toplumuna zararlarını ileriki zamanlarda göreceğiz.
Bu üstün ülke menfaatleri öne sürülerek yapılan yanlışların cezasını hep beraber ödeyeceğiz.
Sonumuz hayrola…