(Miroğlu soruyor: Nerede paşalık yaptı?)
— Mardin'de, Viranşehir'de. Hamidiye Alayları'nın paşası, en güçlü paşası, Cercis Ağalardan kız almış, yalnız bir karısı yok, çok karısı var. Cercis Ağalar aslında Arap kökenli, Diyarbakır’a gelmişler, burada Kürtleşmişler. Bu ailenin içinde Kürtçülük yapan kişiler çıkmıştır. Hacı Cercis Ağa Osmanlı'ya borç veren adamdır. Onunla ilgili ilginç bir hikâye anlatırlar. Cercis Ağa bir gün hamama gidiyor. Tanınmış adamların hamamda kurnaları ayrıdır, bu kurnalarda öyle herkes yıkanamaz, Ağa, hamam taşında iyice terledikten sonra kurnasının başına geliyor, bakıyor ki burada bir adam yıkanıyor, Tellaklar bu adama diyorlar ki "Ulan sen ne cesaretle Hacı Cercis Ağa'nın kurnasında yıkanırsın?” Cercis Ağa, "Bırakın yıkansın” diyor ve adam hamamı terk etmeden önce, bir tellak gönderiyor, "Bu adamın eşyalarına bakın bakalım,” diyor, "nasıl biri bu". Bunlar da köylünün eşyalarına bakıyorlar ve gelip ağaya diyorlar ki, "Adam perişan, şalvarı var, yırtık bir yemenisi var". Ağa emir veriyor, "Gidin” diyor, "buna üst baş alın". Üst baş alınıyor ve adam kurnada yıkanırken bu aldıkları yeni elbiseleri eskileriyle değiştiriyorlar. Adam yıkandıktan sonra bakıyor ki elbiseleri yok, deliye dönüyor. Sonra bakıyor ki bir bohça. Bohçayı açıyor, yeni elbiseleri görüyor. Ona diyorlar ki "Bu yeni elbiseler Hacı Cercis Ağa'dan". Adam yeni elbiselerini giyip hamamın önünde Cercis Ağa'nın çıkmasını bekliyor. Ağa çıkınca, ona diyor ki, "Ben bir terbiyesizlik ettim, beni affet”. Ağa o zaman diyor ki, "Yok oğlum niye kusura bakayım, seni niye affedeyim, ben sana ağalık yapmadım ki, ağa adam alan değil, veren adamdır". Cercis Ağa, bu adamın kış mevsimi için kömürünü, nevalesini de ayrıca temin ediyor, işte Cercis Ağalar böyle bir aile. Mert ve verici. Diyarbakır eşrafının, hepsi tutucu. Düzenden yana, Osmanlı imparatorluğu'nun yıkılması bir felaket telakki ediliyor. Zaten dikkat edersen Mustafa Kemal de cumhuriyeti ilan edeceği gece, söylüyor, yarın cumhuriyeti ancak ilan edeceğiz diyor; daha önce hiçbir zaman cumhuriyetten bahsetmiyor, Kürt ağalarını, Kürt beylerini böylece elde tutuyor. Mecliste konuşması var. "Zevat-ı âlimizi teşkil eden meclis yalnız Türk, yalnız Kürt, yalnız Çerkez değil, bunların heyet-i mecmuasıdır". Hatta bunu söylerken, başkandan izin almadân fırlıyor, söylev ve demeçlerinde var. Ziya Gökalp'ten buralara geldik...
Hiç kimse bu meseleye sahip çıkmadan 419 Gökalp’in sahip çıkmasının sebebi, kendisinde Kürtlük var mı yok mu, bunun merakı içinde. Hiç kimsenin Kürt kelimesini ağzına almadığı bir dönemde, Kürtler üzerine sosyolojik araştırma kitabı yazıyor. Ziya Gökalp zamanında yeni bir ideoloji olarak milliyetçilik var. Adam milliyetçiliği biliyor ve kendi milletine ait bir milliyetçiliği de benimsemiyor, Türkçülüğün kuramcısı oluyor. Ama Kürtleri de sosyolojik bir gerçeklik olarak ya da etno-kültürel bir olgu olarak kabul etmekten yana bir tavrı var. Ziya Gökalp, bu eserini yazdığı zaman (Kürt Aşiretleri Üzerine Sosyolojik İncelemeler) Diyarbakır'da, bir tek adam Kürt meselesine sahip çıkmıyordu, aforoz ediliyordu. Bizim aileyi al mesela, ailem bile beni bu yüzden aforoz etti. Amcamın oğlu Bozo Kemal diyor ki, "Başımızı belaya sokacak, bu ne iştir, milletvekilliği ise, gelsin verelim. Ama bu meselelere bulaşmasın. Bunu söyleyenlerin hiçbir hüneri yok, hiçbir harekete katılmazlar.”
Ziya Gökalp’in babası Diyarbakır’ın Çermik kazası, Alyos köyünden, annesi Lice’nin Pirinççioğlu ailesindendir. Bu aileden Fevzi Bey, bakanlık yapmış, bayındırlık bakanı. Devletten yana bir adam. Şeyh Sait harçketinden sonra artık, ağalara, beylere, şeyhlere İhtiyaç kalmayınca, hepsini şürgün ediyorlar, Fevzi Bey de dahil. Diyarbakır’ın birbiriyle düşman olan aileleri, İstanbul'da barışıyorlar anlaşıyorlar. BİTTİ