İki düşünürün Kürt meselesi-3

Diyarbakır’a gönderilen Abdullah Cevdet var, sağlık müdürlüğü yapmış. Yani ne kadar menfi adam varsa, devlete karşı adam varsa, bunlar kalebend.

Diyarbakır’a gönderilen Abdullah Cevdet var, sağlık müdürlüğü yapmış. Yani ne kadar menfi adam varsa, devlete karşı adam varsa, bunlar kalebend. Biz yetişmedik o dönemlere ama babam anlatırdı, gecenin muayyen bir zamanımda surların kapısı kapanırdı ve kimse içeri giremezdi Ziya Gökalp. Böyle bir ortamda yetişiyor, bir bilim adamlığı merakı var kendisinde. Olacak şey mi, "Kürt Aşiretleri Üzerine Sosyolojik İncelemeler” yapmak, o dönemde? (Orhan Miroğlu araya giriyor: O kitapta, Mihelmi Mirleri de var, babamın amcası Halil Bey aşiretin lideri olarak gösteriliyor)

— Düşün, kendini ne kadar bu işe adamış. Yani herkesin görüp de görmediğini, bakıp da anlamadığını keşfe çalışıyor. Ve başlıyor bu meselenin üzerinde düşünmeye. Ve öyle güzel Kürtçe öğreniyor ki, Seyfettin itilaf ve Hürriyetçi, dedemin adamı. Seyfettin Paşa ile bu Kürt meselesini tartışıyorlar, Seyfettin Paşa, "Siz Kürtçe bilmiyorsunuz, isterseniz Türkçe konuşalım” diyor. Bunun üzerine Ziya Gökalp, "Yok,” diyor, "Kürtçe konuşalım". Ziya Gökalp, o dönemde, Kürtlerle bir şey yapılamayacağını anlıyor. Bilinçlerine, bilgilerine güvenmiyor. Siyasal olarak geleceğin İttihat-Terakki'de olduğunun farkında. Topluma gelişmişlik penceresinden bakıyor. Bir şiirinde diyor ki "Sen bana diyorsun ki, sen Kürtsün, ben Kürt olsam bile, Türk'e hizmet ediyorum, Türkler de yarınki günde onlara hizmet edecektir". Yani Gökalp meseleye ilk önce Kürtlükle başlıyor. Ailesi son derece entelektüel amcası ve babası gazete çıkarıyorlar. Son derece kültürlü insanlar. İki kardeşi daha var. Nihat Bey ile Sıtkı Bey, Nihat Bey, topçu albaydı, bihaberdi olup bitenlerden, ama abisinin hayranıydı. Ziya Gökalp'ten bir şiir okurduk, kendisinden on numara not alırdık - lisede derslerimize geliyordu, Ötekisi, Sıtkı Bey, zaten hiçbir şey değildi, sıradan bir memurdu.

Zaten derler ki, Şeref Bey'in sözüdür, annesi Ziya Gökalpti doğururken, bütün kabiliyeti, beyni ona vermiş, ötekilere hiçbir şey yok. Sonra Ziya Gökalp cesur bir adam. Kimseden korkmaz. Diyarbakır idadisi'nde hocalık yaparken bunu Esat Abi de anlatırdı (Cemiloğlu), Osman dayım, milletvekili, ikisi de Ziya Gökalp'in talebesiydiler. Sınıfa girer, sınıfın tavanında bir noktaya bakar sonra da Kürtçe şu dizeleri söylermiş:

"Mın dıl hebu - Ev dıl hebu - Gundi, mali - Kayıl nebun." [Benim onda gönlüm vardı, onun bende. Ev halkı ve köylü ler bu sevdaya razı olmadılar.] "İşte,” dermiş, "sosyoloji bu dur ve bizim evliliğimizi bile belirleyen toplumun sosyolojik şartlarıdır” .

Bunu bana Esat Abi, Esat Cemiloğlu anlattı, ondan duydum. Allah gecinden versin, şimdi 101 yaşındadır.

(Miroğlu soruyor: Ziya Gökalp kendi adını taşıyan lise de mi ders veriyor?)

— Çok önce, Cumhuriyet yeni kurulmuş, Osman dayı talebe, Esat talebe. Diyarbakır'dan bir adam çıkıyor. Eski anlayışlara, geleneğe başkaldırıyor. Şaki lbahim-Paşa, Milli aşiretinin lideri. "Şaki İbrahim Paşa” diye, Ziya Gökalp bir 2 destan yazmıştır. Sultan Abdülhamit'in en çok güvendiği ve oğlum dediği adam. Siverek'te çok bilinen bir ailenin lideri; Şaki İbrahim Paşa'nın yaptıklarını şikâyet etmek için İstanbula gidiyor. Adamı Abdülhamit'in huzuruna alıyorlar. Sultanın sorduğu ilk soru şu oluyor: "Oğlum İbrahim nasıl?” Bunun üzerine adam diyor ki, "Çok iyidir, ellerinizden öper." Tabii bundan sonra İbrahim Paşa'yı Padişah'a şikâyet etme cesareti gösteremiyor ve huzurdan ayrılıyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri