İki düşünürün Kürt meselesi (1)

Canip Yıldırım, Cumhuriyetin ilk yıllarında Diyarbakır’ın, Türkiye’nin canlı tanıklığını hem de aktif siyasetle haşır neşir olarak yapmış bir insan.

Canip Yıldırım, Cumhuriyetin ilk yıllarında Diyarbakır’ın, Türkiye’nin canlı tanıklığını hem de aktif siyasetle haşır neşir olarak yapmış bir insan.

Bölgede etkili olan aileler, siyaset ve Kürt sorunu ile ilgili aktif bir yaşanmışlığı anlattığı “Hevsel Bahçesi’nde Bir Dut ağacı” isimli anı kitabında, Said-i Kürdi üzerinden Kürt sorunu ile ilgili o dönemki manzarayı anlatır.

Ziya Gökalp ile arasında geçen bir tartışmada, ‘Kızıl Elma’ ideali için başlığa konu olan şu sözleri söyler Said-i Kürdi: Ben, bir kelle soğanı bin kızıl elmaya değişmem…

Canip Yıldırım, bu diyalog ve o günlerdeki siyasi atmosferi şöyle anlatır:

Said-i Kurdi, Abdulhamid'e karşı zaten bir ara İttihat ve Terakki ile birlikte mücadele veriyor. Ondan sonra İttihat ve Terakki'nin ayrımcı, ırkçı varlığını görünce bu hareketle bağını koparıyor, ayrılıyor. Onun arkadaşlığı Ziya Gökalp iledir. Gökalp, meraklı, şüpheci bir adam. Bediüzzaman'da birtakım şeyler hissediyor. Eski belediyenin yanında bir kahve vardır. Ulucami'nin kahvesi. Orada kürsülerde oturulur, şehrin ileri gelen âlimleri, bilginleri orada sohbet ederler. Bediüzzaman da Diyarbakır'a geldiği vakitler Ziya Gökalp ile orada tartışırlar. O sıralarda Gökalp,Kızıl Elma’yı çıkarmış onu savunuyor. Bediüzzaman bundan menfi anlamda etkilenmiş. Çünkü ona göre İslamiyette kavmiyetçilik yoktur, birlik beraberlik vardır, Müslüman olan herkes kardeştir. Ama Kızıl Elma ideali bunun tersidir. Turancılıktır bu. Ziya Gökalp'e diyor ki, "Kürdüm diye telğ etme [hor görme] beni, bir kelle soğanı bin kızıl elmaya değişmem".

Gökalp, "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” makalesinden ötürü, Mustafa Kemal'le mesafelidir. Kemalizm daha ziyade Zeki Velidi Toy'la teşviki mesai eder. Zeki Velid’i Togan'ın tezlerinde şu vardı: Araplar, Yunanlılar, Arnavutlar ve başka milletler bizden ayrıldılar.

Anadolu'da kalanların ise, yani Kürtler, Çerkezler, Lazlar, asimile edilmesi gerekir. Türkleştirme politikası. Ama Anadolu topraklarıyla sınırlı ve onunla yetinerek. Bediüzzaman'ın hayatı hep sürgünlerle geçmiştir. Afyon, Isparta, Eskişehir. Oradaki halkın Bediüzzaman'a karşı muazzam saygıları var. Bir zamanlar hava astsubay okulunun bütün talebeleri aşağı yukarı "Nurcuydular. Ben bunların bir kısmının davasını da aldım ve o zaman bunların bir kısmını askeri cezaevinde gördüm. Sordular bana, "Abi” dediler "sen neden tutuklandın?" Dedim ki Kürtçülük. "Ne demek Kürtçülük,” dediler; "bizim üstadımız da Kürt'tür, onun bir sözü vardır". "Nedir” dedim, "Kürt ve Türk bir insandır, bir inşam ortadan böldüğün zaman kılıçla nasıl ölürse, Kürt'ün Türk'ten ayrılması da öyledir". Bunlar İzmirli. Yani bu yabana atılacak bir söz değildir. İki halk arasında bir ihtilaf yoktur. Esas ihtilaf yönetenin tavrıyladır. Vergi almış, asker almış, Kore'ye göndermiş, Kıbrıs'a göndermiş.

…Bu dönemde, İttihat ve Terakkiciler, Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılacağını biliyorlar, kurulacak yeni devletin ulusal bir Türk devleti olmasını istiyorlar. Ulusçuluk fikri. Ve bunların içinde biri hariç, İshak Sukuti Kürt’tür Türk olarak gösteriliyor. Zaten Kürt'tür. Çerkez var, bir kişi, bir de Arnavut var. Yani ne biçim Türkçülüktür ki, hiçbiri Türk değil!

İttihat-Terakki'nin de Mustafa Kemal'in de Türkçülüğü sanaldır, spekülatiftir.

Devam Edecek

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri