Hekimlik düş’erken gidemezdi

Böyle kapalı bir hayata kesinlikle alışkın değildi. En sosyal insanların en sosyal arkadaşıydı. Eskiden asla birinde bir haftadan fazla kalamazdı. Mutlaka başkasında unutulurdu. Ya da kibarca çalınırdı.

Böyle kapalı bir hayata kesinlikle alışkın değildi. En sosyal insanların en sosyal arkadaşıydı. Eskiden asla birinde bir haftadan fazla kalamazdı. Mutlaka başkasında unutulurdu. Ya da kibarca çalınırdı.

Belki o sadece bir tesbihti. Belki de sadece bir tesbih değildi. İnsanların dert ortağıydı. En gizemli anların tanığıydı. Bazen yaşlıların ibadet ortağıydı. Bazen de en acımasız kabadayıların racon şahidiydi.

Onunla tanışmadan önce Ankara Ulus ta bir dükkanda Şahmaran nakışlı porselen bir kavanozun içinde konuk ediliyordu. Bir Eylül günü dükkana gelmişti. O zaman çok gençti. Ama çok sıkıntılı görünüyordu. Onu görünce artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını hissetmişti.

Tesbihi alırken herkes gibi o da cebinden kağıt paraları kısa boylu kasketli dükkan sahibine verdi. Evet bir teşbih olarak resmi daireler de iş bitiriciliğin aracıydı. Adam onu alıp haki renkli parkesinin cebine koydu. Sıhhiye’ye her zaman takas edilen kocaman resmi bir binanın içinde bir daireye geldi.

Odada daha önce de defalarca karşılaştığı, göbekli, tıknaz , takım elbiseli o adam. Adam onu görürü görmez “kusura kalma senin tayinini söylediğin merkeze yapamadım.” dedi.

“Neden?”

“Sicilin çok bozuk. Tayinin çok zor genç adam. Çok para istiyorlar. Ama yakın illerden bir ilçe hastanesine yaptırdım. Git orda başla. Sonra tekrar tayin için uğraşırız.”

Genç adam çok sinirlendi.

“Ne demek sicilin bozuk. Henüz iki yıllık hekimim. Bozuk dediğin iyi hekimlik yapmaya çalışmamdır. Hastalardan para almamadır. Örgütlü mücadeleye olan inancımdır. ”

“Belki iyi şeyler yapmışsın. Ama devlet öyle demiyor. Dosyan kabarık.”

“Yani bir tesbih daha mı almam gerekiyor?”

“Yeni bir tesbih alman gerekmiyor. Tesbihe zam gelmiş dersin.”

Genç doktor düşündü.

“Anladım. Tayinden vazgeçtim. Gidip sürgün yerimde senin gibi adamlara karşı mücadeleye devam edeceğim. ”

Müdür söylediklerini umursamadan geriye yaslandı.

“Sen bilirsin.”

“Yalnız tesbihçiyi ara. Paramı geri versin.”

Sakin duran bürokrat koltuktan fırladı.

“Olmaz. Senin için masraf ettim. “

“Başta pazarlık etmiştik.”

“Etmiştik, ama dosyanın ağırlığını bilmiyordum. “

Sonra koltuğuna oturdu.

“Hem beni tesbihçi ne ilgilendirir.”

“Sen, senin gibilerinin iftiralarıyla bozulan sicili bozuk birinin tayinini rüşvetle yapmaya çalıştın. Belki ben hekimliği bırakıp mafya olmalıyım. İlk işim de sen olacaksın.”

Yine ayağa kalktı. Zile bastı. İçeri kalıplı koca adamlar girdi.

“Ben hayatımda rüşvet almadım. Bana rüşvet teklif edemezsin. Hediye ettiğin teşbihi de istemiyorum. “

İçeri girenlere baktı” Kendi çıkmazsa atın bunu dışarı.”dedi sertçe

“Ya tesbih”

“Hem tesbih hediye ediyorsun. Hem de minnet ediyorsun. Al tesbihini git buradan”

Adamlar onu dışarı çıkartırlarken şimdi gidecek dükkana onu geri verecek diye umuyordu. Ama umduğu gerçekleşmiyordu. Sakarya caddesinde bir birahanede bira içerken beni karşısına aldı.

“Tesbih kardeş senle ben baş başa kaldık. Oraya gidip seni vermeyecem. Aslında ben bir arkadaşım gibi blöf yaptım, tutmadı. Kendisi geçenler de aynı yöntemi uygulamış. Bakanlıkta ki adam korkup tayinini yapmış. Zarf attım. Benden kavgacı çıkmaz. Seninle köyümüze gidelim.”

Ve Orta Anadolu’nun bozkırında bir sağlık ocağının yolunu tuttular. Yıllar geçti. Bir daha ondan ayrılamadı. Elbette o köyde sonsuza kadar kalmadı. Büyük kentlere geldi. İhtisas yaptı. Çok çalıştı. Kendisini yıllarca hiç yalnız bırakmadı. Son dönemler de ameliyathaneye bile kendisiyle gidiyordu.

Belki çok yalnızdı. Belki de ona uğur getiriyordu. Artık yaşlanmıştı. Sürekli bir şeyler unutuyordu. Ama hala ameliyat yapıyordu. Odası dolup taşıyordu.

Ve en sonun işlerin karmaşıklığı içinde bir kadının dizinde onu unutuverdi. Sürekli onunla gezmesinin başına bela olacağını biliyordu.

Sonunda yalnızlığa dayanamadı. Olduğu yerde kıpırdanmaya başladı. Biliyordu etrafına zarar veriyordu. Konakladığı kadın da dayanamadı. Bir acil de soluk aldı. Çok heyecanlıydı. İlk defa bir film de görünecekti. ,

Ve beklenen oldu. O kadim arkadaşı yılların kurdu doktor çıkıp geldi. Ve onu o esaretten çıkardı.

Seni çok özlemiştim arkadaşım. Ama seni nerde unuttuğumu bir türlü hatırlayamıyordum. Hiç ummadığım bir yerden çıktın.

Kendisini eldivenle aldı. Dezenfekte etti. Eve götürdü. Ve yine Şahmeran nakışlı sade bir vazoya bıraktı. .

Yıllar önce sana mücadele edeceğime söz vermiştim. Evet ettim. Emekli olduğum da bir doksan model arabam ve bir apartman dairem vardı. Sen de biliyorsun, mecbur olmasam bu hastanede çalışmazdım. Görüyorsun ameliyatı tek başıma yapıyorum. Hastane bana yardımcı almıyor. Yaşlıyım. Ama tecrübeliyim eski hekimim diye çok hasta geliyor. Ve kazanan patronlar oluyor. Şimdi depremde orta hasara çıkan evi ve arabayı satıp seni dizinde unuttuğum kadına verecem. Ama kekimliği bırakıyorum diyemiyorum. Bugün 3 genç hekim intihar etmiş. Oysa ben gençken hiç intihar etmeyi düşünmemiştim. Zorluklara karşı direnmeyi seçmiştim. Şimdi genç meslektaşlarıma yaşama dürtüsünü aktarmak gibi bir derdimin olduğunu düşünüyorum. Çünkü doğrularıyla yanlışlarıyla, hatalarımla gençlerle paylaşacağım uzun bir meslek hayatım var.

Veysi Ülgen

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri