Gün geçmiyor ki ya sel ya deprem ya kuraklık, tsunami ya sıcaklık ya salgın ya da soğuk havalar biz dünyalıları vurmasın.
Bu gittikçe daha da büyüyecek. Gözümüzle gördüğümüz kulağımızla duyduğumuz acısını fazlasıyla yaşadığımız felaketler yaşıyoruz. Ve ne yazık ki tüm bunlara karşı hiç bir şey yapmıyoruz.
Eğer bir yerde ağaca odun, dağa maden, suya elektrik, tarlaya imar, dereye kanal, komşuya hasım gözü ile bakıyor görüyorsak felaket kapıda değil felaketler bizi kuşatmış demektir.
Bunu görmek için kahin ya da alim dahi olmaya gerek yok.
Evet, Hawar ki hawar yuvalarımızı yıkıyor makinalar. Oysa tutun tutuğumuz bir çalı. Memlekete deprem, kuraklık, sıcaklık ve seller olabildiğince arttı.
Libya’da seller, yıkım; binlerce ölüm.
Ha keza Fas’ta deprem ve binlerce ölüm
40 Ülkede kuraklık ve susuzluk, Japonya’da tsunami, Endonezya’da Hawai’de yanardağ patlaması yaşanıyor.
Dünya gözümüzün önünde depremle yıkılırken, sellerle boğulurken, açlıkla susuzlukla boğuşurken, biz halen aynı alışkanlıkları sürdürerek, bu yaşam biçimi ile güzel bir hayat kurmayı hayal ediyoruz.
Celal Şengör İstanbul’dan depremden kurtulmak için ayrıldı. Fakat felaketler yalnız deprem değil ki kaçasın. Görünen o ki sadece yüzmeyi öğrenen kurtulacak gemisini kurtaran kaptan kalacak.
Çünkü denizde fırtına başlamıştır. Kurtuluş ya doğanın uyumlu döngüsüne uymakla ya da yukarıda saydığım ve sayamadığım felaketlerle boğuşacağız.
Ne bulunduğumuz yerden ayrılarak ne de durup çaresizlikle yaşananları seyretmekle kurtuluruz.
Çok acil çok acil bir şey yapmak lazım.
Doğa hayattır; yaşam onu korumakla, ona uymakla düzlüğe çıkar.