Kendini bilen toplumlar insanlığın varoluşunu daima hizmet etmiştir.
"Bir insanda insanlığın tüm halleri vardır."
Bütün hayat hikayeleri değişik yargılara boyun eğerek bir kaba sığdırılan İnsan, kendi ruhunun aynası olmaktan çok yargıların ve düşünemediği durumların kurbanıdır. Hayat olarak kendine yetemeyen bir toplumun başka toplumlara ne dili ne mezhebi nede kültürün izi kalabilir. Haliyle kendi ütopyasının dışına çıkamayan her toplum başka bir dünyanın var olduğuna inanamaz.
Her bireyin görevi kendi dünyasında yazmak yansıtmak memleketin halini dert edecek kadar toplumun öz benliğine inmesi gerekir.
"Telgrafhane
Uyuyamayacaksın
Memleketinin hali
Seni seslerle uyandıracak
Oturup yazacaksın
Çünkü sen artık o eski sen değilsin
Sen şimdi işsiz bir telgrafhane gibisin,
Durmadan sesler alacak
Sesler vereceksin
Uyuyamayacaksın
Düzelmeden memleketinin hali
Düzelmeden dünyanın hali
Gözüne uyku girmez ki
Uyumayacaksın
Bir sis çanı gibi gecenin içinde
Ta gün ışıyıncaya kadar
Vakur metin sade
Çalacaksın."
Melih Cevdet Anday, toplumu ve kendi içinde bildiği memleket sevdasına sanatıyla ön planda tutmuştur. Her çağın bireyselliği kendi içinde bulunduğu hal veya hallerin kaleme yansıttığı gibi çağı okuya bilme adına kendine vakur bir hissiyat ile çağın can alıcı tarafından seslenmeli diye düşünebiliriz. Yaşadığımız zamanın içinde zamandan yoksun yaşamak gibi bir şey söz konusu olmadığı için zamanda erimek gibi bir kaygı oluştuğunda ister istemez hayallerin ve ruhların neye hizmet etiğini apaçık ortaya koyacaktır.
Geçmiş yıllara bakıldığında fikirleri ön planda olan düşünürler, genelde acı bir sınavdan geçerek kendi toplumundaki başka bireyin kurbanı olmuştur. Yüzyıl önce yazılmış ve gümümüze kadar gelen fikirler bize ışık olmasından çok kendi çağında anlaşılmayarak göç etmiştir.
Bu toplumların bireyleri daha çok fikir babalarının faili olmaktan başka bir sonuç çıkarmamışlardır. Hal böyle olunca kendi dünyamızda sayabileceğimiz topluma, memlekete, yararlı bireyleri çok sonradan öğrenmiş olmamız sizce de insanlığın her çağda aynı duruma düşmesi pişmanlık silsilesine davetiye çıkartmaz mı? Peki bunun farkındalığı oluşması dünyada zekadan çok ahlaki bireyler yetiştirmekten geçtiğini ve doğru bireyin kendini, ahlaki değerlerini koruması adına fikir üzerine fikir yarata bilmesidir. Bugün bir toplumda bir fikre saygı göstermek bu fikrin üzerinde bir fikir üretebilirsek işte ozaman gerçek bir fikrin ortaya koyması söz konusu olacaktır . Yani politik olmayan küreselleşmemiş ve meta durumu söz konusu olmayan her fikir toplum yararınadır.
“İyi bir insan öldüğünde ona ağlamayın. Asıl onu kaybeden topluma ağlayın.” (Farabi)
Her çağda vardır ki şairler sevdikleri tarafından düşünürler ise toplumları tarafından anlaşılmadığı için şiir öksüz fikirler hep asılı kaldı.