Geçen yazımda da belirtmiştim; bu sıra Diyarbakır üzerine özellikle uyuşturucu üzerinden bir algı var.
Algı var da bu kentin sahipleri yok mu?
12 vekili olan bir kentte gerek sivil toplum gerekse kanaat önderleri sayılanlardan doğru dürüst bir ses duyduk mu?
Baro dışında bir ses yok.
Vatandaşın mustarip olduğu maddi konular bir yana kentteki insani kan kaybı kaldığı yerden devam ediyor.
Kimseden çıt yok.
Bıçağın kemiğe işlediği bir sorundan bahsediyoruz.
Bu sorun neden öncelenmiyor anlamış değilim.
Özellikle yoksul insanları bozuk ekonomi üzerinden hem müşteri hem alıcı hem satıcı durumuna düşüren bu durum için iş odaklı sivil toplum örgütleri de harekete geçmeli.
Memleket bu bakımdan sinirleri alınmış hipnotize edilmiş bir halde.
Gel gör ki, en ufak tartışmanın bile alev topuna dönme potansiyelinin olduğu bir öfke kumpasındayız.
Vesselam toplum kendi içine patlıyor.
Diyarbakır'da tuhaf işler dönüyor.
Her gün, her türden cinayetler.
Torbacılar, çete savaşları, arazi çatışmaları.
Dekanı bıçaklayan öğrenci, takıntılı birinin damada arkadan 8 el ateş ederek öldürme girişimi.
Bismil’de 5 çocuğun yerde yatan belki de henüz ölmemiş olanlara ardarda ateş etmesi.
Siyasette takılı kalmış vekiller, ideoloji pompalayan sivil toplum, kendine Müslüman kanaat önderleri…
Velhasıl diken üstünde kendi içine patlayan huzursuz bir şehir…