Şiir, insanı avutan bir güce sahip. Zamanı anlamlandıran coşkulu bir avuntu değil sadece; yaşama nereden baktığımızın seceresi.
Bunca olumsuzluğun, riyanın ortasında "Ben şiiri insanlardan kaçmak için yazıyorum “diyen Cemed Loma'nın Yuhlar Korosu düşüyor aklıma. Kalabalığın içinde tenhalığı düşlemek adına buyurun güzel şiirin bir bölümüne.
Keşke Kalahari Çölü’nde belkiler içinde
onu orasından bunu burasından
otlatan bir çingene olsaydım.
nereye gidilecek kimsede terlik yok
değişik ölüler kalmış ardımda
zalim felek gülle donatıyor hepsini
hepsini hallediyor
…Sırtımı güneşe verip oturduğum güneş devrilmiş
kapıları zorlayan inat
ağaçlardan başlayan saadet
ne ki iki ayak bileğinden seni tutup
kaldırmışlar havaya merhaba demişler nasılsın
sen ipin ağzındasın
iyiyim çok teşekkürlerin devrilmiş
bu ağacın burası devrilmiş
bulanık gök altında dağlara duman devrilmiş
senin kor yüreğinden acabalar geçiyor
dağlar dağlar normal dağlar
ağacın yemyeşil dalları devrilmiş
o herkesten ama herkesten önce ölecekmişsin hissi
boynuna gerdiğin ipi mi ayağına dolanmış olanı mı
seçeceksen al seç birini üstünde yürümen lazım
ip seni yaşadığına inandıracak
düşmezsen göğsündeki bıçak da geçecek
bu değil
burası değil
böyle değil
toprağın altında da göğün üstünde de aynı çürümüş kanatlar var
uçmak öyle devrilmiş
ışıkları kırmak istiyorum
sokak ışıklarını mezar ışıklarını
sade ışıkları
az bulanık ışıkları çok bulanık ışıkları
garip ışıkları gebermiş ışıkları
kırmak istiyorum dur devrilmiş git devrilmiş
ışıklar kör etmiş bizi
bizi bizim bahçelere gömsünler
ağaç altlarını eşeleyerek
toprağı deşerek
o kapılar kapanırken ordaydım
o yarımlar yarım kalırken ordaydım
o sularda boğulurken ordaydım
başka ülkelere giderek anlatamam
bu piyanoyu içimde gezdirerek anlatamam
beş dilim olsa anlatamam
yüz ağzım olsa anlatamam
o gökyüzündeki keskesor biliniyor
bütün incinmişlere söylediğim iyi giyinelim kendimize sahip çıkalım
hayvan gibi iyi olalım köpek gibi zımba gibi
biliniyor
insanlara ben buraya çok uzaklardan geldim söyledim
şeker söylemedim bal söylemedim
edebildiğim kavgalar da üzülmesin istiyorum
karşıda evi olmayan evlekler
elverişlimden kavuştaklara bir taş street
ve tepelerde eğim devrilmiş
göğsün eşhed, bu zafir bu çığır seni geçti
düğüm gibi iri göğüslü pejo kimi eve bırakmış
“-film neyi anlatıyor?
-acıyı
-hadi ordan!”
kimsesizsin, bu yankılansın
davul varsa bunu çalsın
sağır kim kolları havada cenaze kim
kuvvet ver adımlarına bu yolu görüyorsun
ikametgah devrilmiş
kucaklayamıyorsun dünyayı karnı insan dolu onun
dal çizeriz yapraklarımıza hiç zor değil
dayanmak ile dayanmak karşılıklı apartman gibi
umur vuruluyor, böyle böyle kendimiz oluyoruz
çukur devriliyor
dişimiz, bileyimiz, yumruğumuz
bu alay
bu şen tabur
kimse kimseye haber vermeden
hiçbir şey hiçbir şeye haber vermeden
bir
iki
üç
deyip aynı anda gürültülü
gürültüsüz devrilmişler
kıyıya çok iyi vuruyoruz
nerden biliyoruz yüzmeyi
dinlenerek ateşi körükleyerek İrlanda diyerek
ağzımızı daha büyük açarak AAAA! diyerek
birbirimizin hayatıyla ne yapıyorsak yapıyoruz
ama dokunmak yok eller yanık mis gibi
iyi olan kessin sesini bağdaş kursun otursun çadırlarda
güzel olan ağlasın
haklı olan çıldırsın
yumruğumuz belli olsun
yumruğumuz belli olsun
her şey gerçekleşmiş ve devrilmiş
çizme ve baret
iyi günler iyi akşamlar
akşam ve gün
herkesin olduğu bir cadde
evin içi, boyunlar, borçlar, hikaye
kanun ve minnet
yavru kediler, kadehler
eksi ile eksinin çarpımı
biri var diğeri yok, diğeri devrilmiş
sıkıcı dozer yolu bozuyor
yuhlar korosu geçiyor yuhlar korosu
devrilmiş
kaç hayvanla göz göze geldim
canlı mülk edindim gebermedim
zararsızlara sarıldım sakinledim
devrildim taşı kendimden yonttum
de ki her şey düzelece