Fatime Kartı yazdı. O’nun gibi olabilmek – 5

Fatime Kartı yazdı. O’nun gibi olabilmek – 5

Rivayete göre Peygamber Efendimiz bir mecliste otururken kendisine süt ikram ediliyor. İçtikten sonra sütü, adeti mucibince meclisteki diğer insanlara da ikram etmek üzere sağ tarafındaki ashaba yöneliyor. Sağ tarafında o sırada 10 ila 12 yaşlarında olduğu tahmin edilen İbn-i Abbas’ın, sol tarafında ise sahabelerden ulularının oturduğunu görünce her zamanki adetinden vaz geçerek sol tarafındaki büyüklerden başlamak istiyor. Ancak bu arzusunu gerçekleştirmeden önce bunu İbn-i Abbas'a onun müsaadesini almak için “Ey Abdullah izin verir misin soldan başlayayım?” diye soruyor . İbni Abbas "Ya Rasulallah! Senden bana gelecek bir hayrı başkasına bağışlamak istemem” cevabını veriyor. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz ikramdaki genel kurala uyuyor ve sütü sağ tarafında bulunan çocuğa ikram ediyor. (Buhârî, Şirb ve’l-müsâkât 1, 10, Mezâlim 12, Hibe 22, 23; Eşribe, 19; Müslim, Eşribe 127)

İnsan haklarının çokça konuşulduğu, çocuk eğitiminde yeni ekollerin ortaya konduğu, her yönüyle çağdaş ve ileri olduğumuz iddia edilen günümüzden, bu olaya bir dürbün tuttuğumuzda sevgili peygamberimizin vizyonunun çok gerisinde olduğumuzu müşahede ediyoruz.

Düşünün bir kere, toplumun en önemli şahsiyetisiniz, size iman edenler canları da dahil olmak üzere her şeylerini yolunuzda feda edecek kadar sizi seviyorlar. Ağzınızdan çıkan her söze itimat ediyorlar . Böyle bir rolünüzün olduğu toplumda siz, ilkelerinizi ve duruşunuzu hiç bir hal ve şartta bozmuyorsunuz. Her konuda olduğu gibi nezaket ve zarafetle hareket etme konusunda da 1400 yıl sonrasındaki insanlığın geldiği noktanın fevkinde bir duruş sergilemek ancak kıyamete kadar gelecek olan tüm insanlara üsve olan bir peygamberden sadır olabilir.

Kadın ve çocukların söz hakkının olmadığı, bir insanın sözünün dinlenilmesi için ya kabilesinin yaşlısı ya da zengin olması gereken sosyal bir yapıda ikrama yaşlılardan başlamak için bir çocuktan izin almak aklın almadığı muazzam bir davranış örneğidir. Zannederim ki o toplulukta görülmemiş, hatta yadırganacak olan bu davranış, iman ettikleri peygamberden sadır olunca 180 derecelik bir değişim yaşatıyor.

Gözden kaçırmamamız, üzerinde derinlemesine düşünmemiz ve model almamız gereken asıl önemli şey, sevgili peygamberimizin samimiyetidir. İnsanlar çoğunlukla (ebeveynler ve öğretmenler de dahil olmak üzere) samimiyetten uzak, laf olsun diye karşısındaki dezavantajlı insanlara yada sözünün geçtiği kişilere söz hakkı verirler. Ancak çoğunlukla kendileri de farkında olmadan psikolojik bir baskıyla hareket ederler. Dolayısı ile muhatap, aldığı sinyallerle etki altında kalır ve haliyle, “siz daha iyi bilirsiniz, ne taktir buyurursanız” gibi sözlerle teklifi geri çevirir. Teklif eden ise görüşünün aksine hareket edilmemesinden ilginç bir haz alarak gururu okşanır. Böylece muhatap her ne kadar görünüşte kendisine söz hakkı verilmiş olsa da aslında fikir beyan edemeyecek hatta fikir üretemeyecek kadar etki altındadır.

Alemlere rahmet olanın ise bu tür zaaflardan ne kadar uzak olduğunu çocuğun, ne izin isteyen sevgili Peygamberimizden ne de çevresindeki yaşlılardan çekinmeyerek özgürce teklifi geri çevirmesinden rahatlıkla anlayabiliyoruz. Çocuğu, ne sözel olarak ne de davranışlarıyla kınamadan elindeki kabı çocuğa verme davranışında, samimiyetini görüyoruz. Çünkü hak sahibinin, hakkını kullanma yada feragat etme özgürlüğü vardır her iki durumda da kınanmaz.

Peygamberimizin bu davranışı üzerinde daha çok söz söylenebileceğini belirterek bu rivayeti diğer bir açıdan değerlendirmeye geçelim. Bu diyaloğa ilk tanık olduğum zaman bu yaşta bir çocuğun zekasına ve cesaretine hayran olmuştum. Kendimi onun yerine koyarak düşündüm. Bulunduğum halkayı ve etrafımdaki insanları hayal ettim. Peygamberin yanı başında oturuyorum ve çevremde toplumun büyükleri, sözü dinlenen kişileri var. Ben en küçükleriyim. Peygamberim bana hiçte “layık olmadığımı düşündüğüm” bir şekilde hitap ediyor ve ikrama yaşlılardan başlamak için izin istiyor. Yanlış değil!.. Yani benden izin istiyor açıkça. Nasıl da mahcup olur, kızarır ezilir, bir müddet ne cevap vereceğimi bilemez, şaşırırdım her halde... Kendime gelince de hiç tereddütsüz “estağfurullah tabi ki, nasıl isterseniz” gibi sözler olurdu cevabım diye düşünüyorum. Hatta belki beklemediğim bu davranış karşısında cevap bile veremezdim. Hele bu mahcubiyetle “O’nun dudağının değdiği yere dudağımın değecek olması” gibi bir nimetin elimden gideceği konusu aklıma gelmezdi. Velev ki gelse bile bunu böyle bir cesaret ve netlikte dile getirmem mümkün olamazdı.

Gel gör ki vakıa üzerinde biraz düşününce aslında İbn-i Abbas’ın bu duruşundaki asıl başarının onu yetiştiren sevgili peygamberimize ait olduğunu anlamak hiçte zor değil. Peygamberimizin 23 yıllık mücadelesindeki en büyük devrim bir toplumu eğitim yoluyla değiştirip dönüştürmesidir. Onun bu başarısından dolayıdır ki yetiştirdiği toplum, kıyamete kadar gelecek tüm insanlara örnek olacak kıvama gelmiştir. Alemlere rahmet olana talebe olmayı başaranlar rahmet olmuşlardır insanlığa. Rabbim muallim olarak gönderilene, hakkıyla talebe olmayı bizlere de nasip etsin VESSELAM...

.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri