Yenigün Gazetesine bir Ramazan yazısı ile başlamıştım “Hoş Geldin Kutlu Misafir” diyerek. Tam bir yıl geçti üzerinden.
Kim bilir kaç defa misafir oldu yer yüzüne Ramazan, kaç defa, nasıl karşılandı yer yüzü sakinlerince. Nelere, ne hüzünlere ne dramlara şahit oldu, neler gördü kim bilir. Kısacık ömrümüzde misafir ettiğimiz her bir Ramazanın bile ne değişikliklere şahit olduğuna biz dahi şahitlik ettik, ediyoruz. Ama hiçbir zaman bu denli mahcup olmadık ramazana karşı. Acıyı anlatan tüm kelimelerin yetersiz kaldığı hüzünle geldi Ramazan bu yıl.
Geçen yıl depremden sonraydı; yaralarımızı sarmak için gelmiş, tedavi etmiş, yüreklerimize su serpmiş, dağılan, parçalanan gönüllerimizi bir araya getirmişti. Son yıllarda Ramazan hep yaralı dünyamıza konuk oluyor hep hüzünle karşılıyoruz onu sanki. Beli bükülmüş dünyamız taşımakta zorlandığı yüklerle karşılıyor, zor zamanlara konuk ediyor onu. Dillerin anlatmaya kifayet etmediği vahşetle karşılıyor dünya Ramazanı. Hiç yakışmıyor Kur'an ayı, bereket ayı kardeşlik ve dayanışma ayı olan Ramazan'a bu şekilde karşılanmak. Dünya, bakamıyor yüzüne mahcubiyetten belli ki. Hoş geldin derken bile mahcup, başı önünde...
Öyle ya! Ramazan demez mi; ey dünya bu ne hal! Ey İnsanlık dünyayı getirdiğiniz bu durum da ne! Oysa ben her yıl sizi onarmaya kaybolan değerlerinizi buldurmaya geliyorum. Çünkü Ramazan'ım ben. Ne de olsa bende indirildi insanlık için hidayet rehberi. Kapkaranlık Hira'dan yayılıp dünyayı aydınlatan, Abdullah'ın oğlu Muhammed'ül Emin'i Allah'ın resulü yapan, Çorak Mekke'nin kayıp halkını insanlığa örnek ve önder yapan Kur'an'ın indiği ayım ben. O Kur'an ki “...doğruyu eğriden ayıran, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar içeren, insanlara rehber olan...” (Bakara/185) Her yıl insanlığa Kur'an'ın değerini hatırlatmak, çorak gönülleri Kur'an'la tanıştırıp coşturmak, yaşlı ve yorgun düşmüş dünyayı Kur'an'la gençleştirmek Kur'an'la enerji vermek için geliyorum.
Lakin her geldiğimde dünyayı biraz daha çökmüş buluyorum. Yine de her seferinde olur diyorum, olabilir insan bu sonuçta, benim görevim bozulan dünyaları tamir etmek, huzursuz kalpleri huzura kavuşturmak, bozulan dengeleri onarmak. Gocunmuyorum bundan. Her gelişim insanlık konusunda yeni bir tecrübe kazandırdı bana ama her seferinde yeterince tanımadığıma kanaat getiriyorum bu meçhul varlığı. Birçok kez tanık oldum çok çeşitli zulümlere...
Lakin bu gelişim çok acı oldu. Nasıl kıydınız birbirinize?.. Nasıl oluyor da bir tarafınız feryat ederken, ciğerleri tutuşmuşken diğer diğer tarafınız sağırlaşmış, buz kesmiş!.. Oysa mütemadiyen bunalan kalplerinizi onarmaya geliyorum. Barış kardeşlik dayanışma dağıtıyorum. Ayrılırken tamam diyorum insanlık rayına oturdu. Yardımlaşma dayanışma, merhamet had safhada bu onlara bir yıl yeter, kendine getirir diyorum. Getirdiğim iklim kalan 11 aya yayılacak diyorum.
Ama heyhat!.. Nadir karşılaştığım bir vahşete tanık etti beni insanlık bu sene. Ne diyeyim Ne söyleyeyim bilemiyorum diller susmuş gönüller paslanmış mı ne!.. Onarabilecek mi insanlık, başına açtığı bu yarayı?..